23 Mayıs 2009 Cumartesi

güvercinlerimiz var burada....

Merhaba okuyucu,

Bu seferki yazıda güvercinlerimizin yanında biraz spesifik detayları da yazacağım. Zaten bloguma yıllar sonra tekrar yazmaya başlamamın ana sebebi benim gibi durumda olanlara belki yardımım olur düşüncesiydi... Ben hastanedeyken "cornual pregnancy", "kornual gebelik" gibi pek çok kelime aratarak, çıkan makaleleri ve forumlardaki yazıları okuyarak, zamanımı kendim için bilgi toplayarak değerlendirmeye vermiştim. Açıkçası zaman bolluğundan da diyebilirsiniz ama iyi ki de yapmışım çünkü çok rahatlıyordum...Bu okuduklarımı doktoruma sorup, doğrusunu öğrendiğim için şimdi önümü çok da rahat görüyorum. "Cehalet korkutur", benim mottom bu, inanıyorsan aşağıdaki bilgiler işine yarayabilir:)

İlk gün operasyondan hemen sonra 75mg methotrexate (MTX) aldıktan sonra BHCG ve progestron düşüşünü beklemeye başladık. Çünkü bu değerler vücudumun artık hamileliğin durduğunu anlayıp, normal düzenine ulaştığının göstergeleri. Vücut normale dönünce de rahimden yumurtanın atılmasıyla normal döngüme geri dönebilcektim. Bu da sağlığa kavuşmak ve eve gitmek anlamına geliyor:)

tüm değerleri tablo halinde versem sanırım kandaki değerlerin düşüşlerinin zamana bağımlılığı daha iyi algılanacak:

16.02.09 BTHCG: 52715 Prog: 6 (buna emin değilim açıkçası - bana biraz düşük geldi şimdi bakınca)
20.02.09 BTHCG: 45645 Prog: 11.21
23.02.09 BTHCG: 38618 Prog: 18.82
27.02.09 BTHCG: 31553 Prog: 16.06
03.03.09 BTHCG: 18992 Prog: -
09.03.09 BTHCG: 8411 Prog: 8.46


İşte buradan Mart'a kadar geldiğimiz de anladık. Aradan 1 ay geçti ve annemle hastanede artık kuş besler olduk. Önce ayılamadık, her kahvaltıda ve yemeklerde verilen çeyrek ekmek parçaları birikti birikti, acık eve gönderdik babamla ama ben bir süre sonra öğle ve akşam yemeklerinde almamaya başladım. Asıl sorun sabah kalvaltısında verilen kocaman ekmeklerdi ve poşette kapıdan direkt bırakılıyorladı, geri veremiyordunuz. Biz de koridormuzdan bir başka hasta bayanın bizi "aymasıyla" her sabah penceremizin önüne gelip gün boyu bizi ziyareti eksik etmeyen güvercinlerimizi beslemeye başladık. Artık son haftaya doğru o kadar alıştık birbirimize güvercinler bize fazla güvenir olmuşlardı:) resimden de belli...




Bu da onlardan başka bir resim:)

Bu arada kayınvalidemler Belçika'dan döndükleri gibi yanıma koştular. Bizden çok daha fazla torun istediklerinden benden daha çok üzülmüştü, ben de onun üzüldüğüne üzüldüm:) Yazık, ben eve geçmeden köye,kendi evine doğru dürüst gidemedi, helak oldu. Halamla hergün gelmeye çalıştılar...


Velhasıl, sabah visiti geçirdikten sonra günlük rutinimiz içinde çok iyiydik...Hatta bazı akşamlar domino's ya da pizza pizza'dan sipariş verdik. Aslında geceler keyifli bile oluyor:) bir zamandır da film izliyorduk. TNT kanalının belli saatler ve günlerdeki dizilerine alıştık. Yemekteyiz programının kavga etmeyen bir grubu olursa, ya da en azından yemek hazırlama kısmını izliyorduk. Kendimizi eğleyecek bir şeyler buluyorduk kısacası... Ne zaman çıkacağım belli olmadığı için (vücudun kendi kendine yumurtayı atmasını bekliyorduk) yapılması gerekenleri yapıp, gerisine eğlencelik işler buluyorduk. Doktorumuza kendi durumumla ilgili sabah visitlerinde verdiğim detaylı raporlamalarda çok ilgi görüyordu:) Yukarıdaki tabloyu çıkardığımızı söylediğimizde çok mutlu olup, odadaki tüm uzman doktor ve doktor adayı internlere göstermişti:) Makale yazılacak kadar nadir görülen ve kendine özgü bir durumda olduğum için her sabah meraklı gözlerle doktorlarım gelişme bekliyordu ama 30 gün birbirimize baktık, yavaş ilerleyen bir süreçmiş meğerse...

Annem yazık bana bakmak durumunda kaldığı için kendisi de hapsoldu odaya 1 ay, ama hep eğlenecek bişi bulabildik. Babam tabi sadece beni belli sürelerde görünce ve ilk başlarda çok ateşlenip yataktan kalkamayınca bayağı üzüldü. Benden daha ince ruhlu naapsın, hiiiç sevmez öyle hastane, doktor işlerini bildim bileli...

bu seferlik bu kadar. Bir sonraki yazıda hastane meselesini kapatalım mı??

hoşçakalın...

17 Mayıs 2009 Pazar

hastane odasındayız...

Merhaba okur,
şimdi benim hastaneye ilk yatışım olduğu için bir ürperme, hafif ayakların ters ters gidişi, bunların hepsinin üstüne sürekli doktorları, hemşireleri inceleyen gözlerimi asıl önüe bakmaya bile yönlendirememem...garip bir karmaşadaydım açıkçası. sorulan soruları yanıtlayorum, nereye ne yazdıklarını kontrol ediyorum, hemen herşeyi yine kontrol altında tuutmaya çalışan içgüdüler accaip çalışıyor...kaderi de kontrol edemeyince içine düşünülen sinirli durumda son çırpınışlar...
16 Şubat akşamı yatış gerçekleşti. Ben odama yollanıyorum, amma velakin yanımda geleceğini zannettiğim kocamın "kadın hastalıkları bölümüne erkeklerin girmesi görüş saatleri dışında yasak" olduğu için içeri alınmayacağını öğreniyoruz. elimde içinde ikimizin eşofmanlarının olduğu çantayla saftirik gibi kalıyor muyum aval aval bunu söyleyince...
"böyle bişi var mı yaa!!!, hangi devirdeyiz yaaa? bu şehirde başka akrabası olmayan naapsın?" gibi gibi giydirmeye başlıyorum ben...işin başındayız ya, toyuz, o nedenle..
Sevgili annem ve babam hayatlarının ilk İstanul gezisini haftalar öncesinden ayarlamış ve ancak başlamışken bu abuk haber ile koşturaraktan yola düşmüşler meğerse...Bundan habersiz, sağolsun, Halam evinden apar topar koşmuştu refakatime. Yanımdaki yatak bozması koltuk (geceleri tam tersi geçerli oluyor = koltuk bozması yatak) üstünü kendine yer edinip, yatağımın yanına oturmuştu. televizyonda nerede ne çekiyor onu anlamış, kendimize uyan bişiler başlasın diye bekliyoruz. Artık gece 9 mu 10 mu, annemler bulabildikleri ilk uçağa atlayıp gelip yanıma yettiler:) halama verdiğimiz kısa süreli rahatsızlıktan ötürü burdan özür diliyoruz:) zira göreceğiz ki işin sadece başıymış bu...

Annem sanki koltuk çok rahatmış gibi yatıverdi gece puf diye. Accaip bişi işte annelik, kelime yok. Halam da bir anne ve aklı gidiyor işte böyle bişi duyunca insanın, zart diye koşuyor, gık çıkartmadan...

İlk haftam paso kontrol, paso in aşağı ultrasona, kan odasına kan ver, çık yukarı şeklinde geçti. Bunda pek bir enteresanlık yok, sadece kontrollerde mini operasyonun başarıya ulaştığını ve fetusun canlılığının durdurulabildiğini görünce doktorlar rahat bir oh çekip "bekleme kısmına geçiyoruz" dediler demesine ammaa... ne kadar? nereye kadar? bilen yok ,telaffuz eden yok...Her odaya gelen ve tansiyon ölçüp ilaç takıp çıkaran hemşireden bir "geçmiş olsun, rahatsızlığınız?" sorusuna cornual gebelik diyince gözlerin faltaşı gibi açılması dışında alışıyoruz buraya...Hayırlısı...

Haftanın sonuna doğru benim ateşten fleğim şaştı. Kanımda 0.05 ve altında olması gereken bir arıza durumunda artışa ateşten bile önce geçen bir çeşit protein değeri çlçülüyor ve bende garip çift haneli rakkamlar çıkıyor, millet de bunu görüp yüksek ateş nedeniyle antibiyotik dayandı. Gelen giden ilacın haddi hesabı yok. Hapı ayrı, damardan ayrı, ama benim ateşte bir düşüş yok. Bir 3-4 gün sarsıldım...Kuyruğun titretilmesi deyimi doğru olur sanırım:)

Cumartesiyi ettik ama nasıl ettik sen anneme sor. Kollarıma damar yollarının morluklarını alsın diye arap tutkalı gibi kokan bir solüsyon sürüp, paso soğuk kompress uygulamaktan başımda kadıncağız helak oldu. Ben kokuya dayanamadığım için garip solüsyonu çok etkili kullanamadık ama soğuk kompreslerle ve domuza versen uyuşturacak antibiyotik deposuyla haftasonuna toparladık.

şimdilik bu kadar, arkası yarın:)

9 Mayıs 2009 Cumartesi

mini aksiyon

merhaba okuyucu,
ilk yazıma yorum almadığıma göre çok da bir okuyucum olmadığını düşünüyorum ama yazmak güzel bir duygu:)beni ancak ben durdurabilirim değil mi?

Başıma gelen dış gebelik türünden de anlayacağımız üzere çok kısmetli bir insanım. Ayrıca o yazının sonunda belirttiğim gibi kendini bilen, "korkarım, içim kalkar, kafama takar dert edinirim" diyenler bu mini aksiyon yazmı es geçsin. Bunu yazmamdaki sebep benim gibi her türlü olayın her türlü detayını bilmeden içi rahat etmeyen , korkunun bilinmezliğin yarattığı bir duygu olduğunu kabul etmiş okuyucuların olabileceği olasılığıdır.

Erdoğan hemşire tarafından aksiyona hazırlandıktan sonra Dç.Dr Fuat bey ve yanında doktorum Nedim bey başta olmak üzere kalabalık ekip prenatal odaya geri döndüler. Uzun ince iğne özelliği olduğunu sonradan anladığım (olayın başında aletlere odaklanamamıştım:)haliyle aklım başka yerdeydi) metal çubuğu rahim boşluğuna batırdılar. "O kadar uzun çubuk boyu kadar acıtır" düşüncesi gayet yanlış bir önermeymiş, batınca anladım. Acıyan sadece üst deri tabakası çünkü acı hissini duymamızı saplayan sinirler iç organların çevresinde yok. "Bunu biliyoruz zaten" diyen okuyucuma; "evet ben de biliyorum ama batana kadar insanın aklına gelmiyor işte" diyeceğim:)


Uzun lafın kısası, Fuat bey'in ilk işi bir elinde ultrason bil elimde yarısı karnımda çubukla 7 haftalık fetusu siyah beyaz ekrana bakarak bulmak oldu. Bulmaya buldu da bir taraftan iğnenin ucuyla fetusun kayıp kaçmasını önlemek diğer taraftan iğneye potasyum klorür vermek daha da zor oldu. Çünkü rahim duvarını iki delik açıp girmişseniz o da ara ara kasılarak gereğince karşılk veriyor. Neyseki Fuat bey son derece becerikli ve inatçı bir şekilde iğnenin ucundan kasılmalarla ve (kendi tabiri ile) "rahmin oynak yapısı" gereği kayıp duran kan dokunun içindeki fetusu tutabildi ve işini son derece titiz bir şekilde 4-5 denemeden sonra yapabildi. Aksiyondan hemen sonra hiç hissetmediğim kadar zor bir acılı kasılma silsilesi başladı. En sonunda rahim bu kadar içinde oynamaya kontrakte oldu. İnsan sadece kas kasılmasının bu kadar acı vereceğine inanamıyor, iğnenin vücudumun dışında olduğunu göstermek zorunda kaldılar. Erdoğan hemşire de "doğum kasılmalarını anlamış oldun böylece" dedi ve bendeki doğum korkusunu yerine oturttu. Buradan kendilerine tekrar teşekkürü borç bilirim:)

İşlem belki toplamda 30 dakika ekrandan naklen yayın şeklinde sürdü ama sanırım dışarıda içeride neler olup bittiğini bilmeyen, yalnız başına bekleyen eşim için zaman çok daha yavaşlamış olabilir. Hemşirenin yardımıyla odanın dışındaki sandalyeye oturdum, karnımın ağrısından bembeyaz olmuşum ama ben farkında değilim. Eşimin bazı kağıtları imzalamak için doğumhane tarafına alındığında beni gördüğündeki ifadesinden yüzümün korkunçluğunu anladım.

Progestron vücut tarihinin zirvesinde, 10 dk öncesine kadar BHCG değerleri katlanarak artarken insanın gözleri doluyor. Özellikle hemen vurulması gereken metatraxhate iğnemi beklemek için alındığım yoğun bakım odasında karşımdaki yeni anneler kucağında bebeklerini severken, yaşadığım olayı "talih mi talihsizlik mi" şeklinde doğru değerlendirmek zor oluyor. Ancak günler ilerleyip hormonlarım normale düşünce bu durum (her ne kadar vaka şu anda bilimsel makaleye dönüştürülmüş olsa da) bayağı normal karşılanacak bir hal aldı. Aslında tek sinirlendiğimin planlarımın bozulması olduğunu kavradım, çünkü hayatta hiç hazzetmediğim durum planlarımın bozulması, düzensizlik ve belirsizlik halleridir.

Hep dediğim gibi, birini ağlatmak istiyorsan, progestron!!!! depola, bak cappy reklamına dahi ağlamıyor mu?

Evet okuyucu, yoğun bakım odasından çıkıp tıpış tıpış eve gittiğimi mi sandın?
Öğlen 13'den akşam 17'e kadar anlamsızca ilacımın gelmesini bekleyip ancak 18'de yatışım kesinleşince zorla "ben odama gideceğim" diyerek yoğun bakımdan çıkabildim. Hastaneye yatmamın sebebi, içimde hala cansız da olsa bir fetusun bulunması ve onu vücudun doğal olarak kendisinin atmasını beklemek...Bu bekleyiş ne kadar mı sürecek dersin? Bir sonraki yazıyı bekle, inanılmaz ama gerçek diyeceksin:)

Sevgiyle kalın.