Merhabalar,
Bu satırlar yeni yıl öncesi biraz hüzünlü olacak ama hayatta hem hüzünlü hem mutlu anlar var. Kızım doğduğunda ailemizi nasıl mutluluğa boğduysa, onunla bir tüm yaşlılarımıza bir yaşama sevinci aşılandıysa, zaman geldi çattı ve Su kızımın büyük anneannesi 27 Aralık Salı sabaha karşı aramızdan ayrıldı. 2. torununun çocuğunu da görme şansını yakalamış eski topkraktan sıradışı bir kadındı benim anneannem.
bu satırları okursa annem beni eksiklerim için bağışlasın(!). Anneannem sıradışıydı çünkü,
Çok zor şartlarda babasız büyümesine rağmen ona dökülen emeklerin karşılığını verip Ticaret lisesini bitirdi. Lise yıllarında şiir yazmaya olan düşkünlüğü sayesinde kendi lisesinin marşını dahi yazdı.
Aynı yıllarda yazdığı hikayeler gazetede yayımlandı, onca şehri subay olan dedemle gezerken şiir yazmaktan hiç vazgeçmeyip (neyse ki:) bazılarını biriktirebildi. Geçen yıl içinde onları küçük bir kitapçıkta toplayıp bastık. (Çok da güzel oldu anneannecim:)
Döneminde dedemle aralarındaki yaş farkına rağmen gönlüne uydu ve evlendi. Dedemin ailesinin karşı çıkmalrına rağmen(!)
Yine döneminde kadınların çoğu evde otururken o lise mezuniyetinin kıymetini bildi ve çalıştı. Hem de Türkiye'nin en karışık olduğu dönemlerde...
Dedemle yıllar içinde yurdu dolaşırken iki evlat büyütüp, onları okuttular, meslek sahibi yaptılar.
Su kızım,
anneannen seni ilk kucağına aldığında o kadar mutlu o kadar mutlu oldu ki:) Seno sırada dünyaya alışmakla meşgüldün ancak sonradan anneanneni çok güldürdün çok eğlendirdin. Krem kutularıyla oynadın, onda dans ettin, hayata bağladın. teşekkür ederim.
iyi uykular anneanne,
seni uzun aralıklarla ziyaret ettiğim için beni affet. Sevgimden şüphen yoktu eminim, bizi cennetten gözet...
sevgiler,
29 Aralık 2011 Perşembe
11 Aralık 2011 Pazar
dere tepe yürür kızım
kuzum,
köye gidişlerimiz nedense uyumadığında -ve nedense artık uyumuyorsun- çok sıkıntılı olabiliyor. Özellikle kolay uyuyasın diye uyku saatine denk getiriyorum ama bana mısın demiyorsun!!!ZIn ZIn ZIn kafamda çınlıyor sesin. İstemiyorum hiç ağlayasın ama otokoltuğunda oturman şart. Veee yeni koltuğunda ilk maceramız, pek tabii ki, köye doğru oldu:) Kısa mesafe sayılır ama sen yine de sıkıldın. Yerinde durduğun baki değil çünkü, 45dk koltukta bağlı kalmak sana da sıkıcı geliyor tabi. Pepe kartları, kap kacak, yanıma aldığım "deli çantası"nın içinde yok yok! kitap, oyuncak, su, bisküvi, kutu kapakları, resimli yazılı her türlü kağıt parçası, bilzeikler, kolyeler, anahtarlık, eski bir kumanda, eski cep telefonum, vb. Biri kapıp kaçsa, hayal kırıklığı yaşar:)
Sonuç olarak yolculuk sonunda "uykusuzsun, uykusuzuz" :) Neyse sen mutlu mutlu arabadan babaanneye el sallıyorsun bahçeden girince. Bir de arabadan inince sırtın ıslak diye sıcacık salona koşturuyoruz üzerine, yine de artık yabancılama devrin geçti. Dedene de alıştın, onunla oyunlar oynadın bu haftasonunda. Elini dizine koyup "pat pat pat " sevdin ve laf anlatmaya çalışır gibi bir ifadeyle oyuna davet ettin. Sağolsun, babaannenin peynirli poğaçasından ilk poğaça deneyiminde bu haftasonu gerçekleşti:) Süperdi ben 3 tane hüplettim, sana yarım. Henüz sana unlu mamül yok yavrum.
Şansımıza ilk gün esinti hafif, pazar günü ise hiç yoktu.
Babaannenin sana yaptığı multivitamin türlüsünü yoğurtla kaşıklarken fotoların:
Babanla dışarı çıktınız, bol bol da yürüyüş yaptınız. Henüz "hep" doğru zamanda demiyorsun ama güzel güzel baba ve dede çıkıyor o minicik ağzından. üstündeki ipleri merak etme sen hissetmeyecek şekilde tutuyor Sürekli taşlarda düşüp kalkarsan zaten üstünü kaşıyıp yara ettiğin ellerinin bir de içleri yara olsun, kafanı gözünü taş vurup benim aklımı korkudan çıkarmayasın diye bir önlem sadece. Hem sürekli iki büklüm gezerse baban senin peşinden beli ne olur ne olur kuzum?
İşte buyur bu güzle nalardan makineye saldıramayacak kadar uzaktan ve sana çaktırmadan çekebildiğim kareler:
eve döndük... kapalı mekan, kış, evimiz neyseki sıcak ama sana darallar gelmesini anlayabiliyorum, bize bile gelmiyor mu? Trafik deli saçması, yandaki komşuların bitmeyen kavgası, alttaki ganyan bayinden yükselen bağırış çığırış... Ama yine oyun yine yine oyun peşindesin uykudan sallanana kadar...
köye gidişlerimiz nedense uyumadığında -ve nedense artık uyumuyorsun- çok sıkıntılı olabiliyor. Özellikle kolay uyuyasın diye uyku saatine denk getiriyorum ama bana mısın demiyorsun!!!ZIn ZIn ZIn kafamda çınlıyor sesin. İstemiyorum hiç ağlayasın ama otokoltuğunda oturman şart. Veee yeni koltuğunda ilk maceramız, pek tabii ki, köye doğru oldu:) Kısa mesafe sayılır ama sen yine de sıkıldın. Yerinde durduğun baki değil çünkü, 45dk koltukta bağlı kalmak sana da sıkıcı geliyor tabi. Pepe kartları, kap kacak, yanıma aldığım "deli çantası"nın içinde yok yok! kitap, oyuncak, su, bisküvi, kutu kapakları, resimli yazılı her türlü kağıt parçası, bilzeikler, kolyeler, anahtarlık, eski bir kumanda, eski cep telefonum, vb. Biri kapıp kaçsa, hayal kırıklığı yaşar:)
Sonuç olarak yolculuk sonunda "uykusuzsun, uykusuzuz" :) Neyse sen mutlu mutlu arabadan babaanneye el sallıyorsun bahçeden girince. Bir de arabadan inince sırtın ıslak diye sıcacık salona koşturuyoruz üzerine, yine de artık yabancılama devrin geçti. Dedene de alıştın, onunla oyunlar oynadın bu haftasonunda. Elini dizine koyup "pat pat pat " sevdin ve laf anlatmaya çalışır gibi bir ifadeyle oyuna davet ettin. Sağolsun, babaannenin peynirli poğaçasından ilk poğaça deneyiminde bu haftasonu gerçekleşti:) Süperdi ben 3 tane hüplettim, sana yarım. Henüz sana unlu mamül yok yavrum.
Şansımıza ilk gün esinti hafif, pazar günü ise hiç yoktu.
Babaannenin sana yaptığı multivitamin türlüsünü yoğurtla kaşıklarken fotoların:
Yemek sonrası babaannen ben yemek molası alırken sen on kitap okuyordun. Hani şu 8 aylıktan beri inatla elinden bırakmadığın kitaplarından...umarım hayat boyu kitap sevgin devam eder.
İşte buyur bu güzle nalardan makineye saldıramayacak kadar uzaktan ve sana çaktırmadan çekebildiğim kareler:
eve döndük... kapalı mekan, kış, evimiz neyseki sıcak ama sana darallar gelmesini anlayabiliyorum, bize bile gelmiyor mu? Trafik deli saçması, yandaki komşuların bitmeyen kavgası, alttaki ganyan bayinden yükselen bağırış çığırış... Ama yine oyun yine yine oyun peşindesin uykudan sallanana kadar...
5 Aralık 2011 Pazartesi
Kızımın gündeliklerinden 2
Merhabalar,
kızımın 16. ayı içindeki gelişiminde konuşmak, bıdır bıdır anlatıp anlaşılmadığını anlayınca sinirlenmek, televizyondaki çizgi film karakterlerinini bazılarına gülüp bazılarının hareketlerini taklit edip bazılarına hiç pas vermemek gibi pek çok şeyi sayabilirim. Aslında konuşmak 14.ayda başladı. Ama gün geçtikçe daha da bilinçli bir hal alıyor. Bu konuda kesin bir mihenktaşı koyabilmem mümkün değil.
Geçtiğimiz 2 hafta boyunca babamız yurt dışı seyahatinde diye babamlarda kaldık. Dolayısıyla Su yatana kadar anneannesiyleydi. Onunla bağları çok farklı. Beni ne kadar canı sıkıldığında bir kaçşı olarak görse, göğsüme yapışsa da, ben kızıp birşeyler yapmasına izin vermeyince gideceği kişi anneanne oluyor. Çünkü annem sağolsun Su'yu hiç üzmüyor. Kendi beli büküldü, tek dizini tam kıramıyor, sindirimi için ilaç alıp duruyor ama SU denince akan sular duruyor, önce onun istekleri oluyor. Tehlikeli bir yolda mı ilerliyoruz, bilmiyorum ancak ben yine kafama doğru gelen yerde kızıyorum, ağlaması gerekse de tehlikeli şeylerde "hayır" diyorum. Ne yapayım, kendimi de değiştiremem ki?
Benim kızım diye demiyorum; cintorik, bunun farkında olduğu için (1 yaşını yeni bitirmiş olması hiç fark etmiyor- minik birer cin onlar!) bunu kullanmasını çok iyi biliyor ve canının istemediğini yapmamak konusunda annemi çok güzel kullanabiliyor. Onun yanında ben gerçekten terör saçan despot masal kralları gibi kalıyorum. özellikle de yemek yedirirken:)
Son bir hafta boyunca "baba nerede?" sorusuna fotoğrafımızı gösterip "baba" diyen minik kuşum, babamız döndüğünde tek söz etmeden boynuna sarıldı. Elini yıkaması için bile birlikte tuvalete gittik, ben bir süre kucağıma aldım da eşim elini yıkayabildi. Nasıl da özlemiş kuşum babasını...
Babasıyla bu akşam bir fotoğrafını çekeyim de görün kuzular nasıl sarmaşıyor.
sevgiler.
kızımın 16. ayı içindeki gelişiminde konuşmak, bıdır bıdır anlatıp anlaşılmadığını anlayınca sinirlenmek, televizyondaki çizgi film karakterlerinini bazılarına gülüp bazılarının hareketlerini taklit edip bazılarına hiç pas vermemek gibi pek çok şeyi sayabilirim. Aslında konuşmak 14.ayda başladı. Ama gün geçtikçe daha da bilinçli bir hal alıyor. Bu konuda kesin bir mihenktaşı koyabilmem mümkün değil.
Geçtiğimiz 2 hafta boyunca babamız yurt dışı seyahatinde diye babamlarda kaldık. Dolayısıyla Su yatana kadar anneannesiyleydi. Onunla bağları çok farklı. Beni ne kadar canı sıkıldığında bir kaçşı olarak görse, göğsüme yapışsa da, ben kızıp birşeyler yapmasına izin vermeyince gideceği kişi anneanne oluyor. Çünkü annem sağolsun Su'yu hiç üzmüyor. Kendi beli büküldü, tek dizini tam kıramıyor, sindirimi için ilaç alıp duruyor ama SU denince akan sular duruyor, önce onun istekleri oluyor. Tehlikeli bir yolda mı ilerliyoruz, bilmiyorum ancak ben yine kafama doğru gelen yerde kızıyorum, ağlaması gerekse de tehlikeli şeylerde "hayır" diyorum. Ne yapayım, kendimi de değiştiremem ki?
Benim kızım diye demiyorum; cintorik, bunun farkında olduğu için (1 yaşını yeni bitirmiş olması hiç fark etmiyor- minik birer cin onlar!) bunu kullanmasını çok iyi biliyor ve canının istemediğini yapmamak konusunda annemi çok güzel kullanabiliyor. Onun yanında ben gerçekten terör saçan despot masal kralları gibi kalıyorum. özellikle de yemek yedirirken:)
Son bir hafta boyunca "baba nerede?" sorusuna fotoğrafımızı gösterip "baba" diyen minik kuşum, babamız döndüğünde tek söz etmeden boynuna sarıldı. Elini yıkaması için bile birlikte tuvalete gittik, ben bir süre kucağıma aldım da eşim elini yıkayabildi. Nasıl da özlemiş kuşum babasını...
Babasıyla bu akşam bir fotoğrafını çekeyim de görün kuzular nasıl sarmaşıyor.
sevgiler.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)