26 Nisan 2012 Perşembe

kızımın arkadaşı

Merhaba okurlar,
süper hiper yoğunluk arasında çok mutlu bir telefon aldım. İstanbul'dan dostumuz Binnur teyzemin tatlı kızı, yaşıtım, arkadaşım, benim gibi genç anne Tuğçenin tatlı sesi telefonda "İzmir"'deyiz diyor. üstüne üstük bostanlıda. Akşama koşun gelin ve bizim minnaktan 2 ay büyük Melis kızısını da alıp geliyorlar.

İşte evdeki curcunanın ilk yarm saati. Sonrası tahminlerimizin (ben kendi dıma konuşayım, tecrübeli annelere saygı duyarım ama ekerji patlaması vardı evde, ben başa çıkamadım:) üstünde bir sevgi, enerji, heyecan çığlık, oyun, merak seli...biri bir kenarda diğer öbür kenarda biz büyüklerin deyimiyle"halt karıştırmak"la ya da onların hayatındaki tek öğe "oyun oynayarak öğrenme"yle geçti tüm gece. Biz de onların peşinde ne kadar arayı kapatmaya çalıştıysak işte o kadar.
bu mutlu geceden kareler aşağıda. İyi ki geldin Tuğçe'cim, iyi ki tanıştı kuzularımız.En son karınlarımız kocama fotoğranmıştık, şimdi içindeki bebeler büyüdü de 2 yaşına gelmeden yakaladık birbirimizi neyse ki...Darısı tüm istanbul tayfamın başına...
bunlar çok can yakacak, iyi bakın:)

18 Nisan 2012 Çarşamba

ben ne yapacağım bu kumaşla?

selamlar,
eğer olur da bana çıkarsa (ki şimdiye kadar hatırımda yok bana bir yerden birşeyler çekilişte çıksın:) şunları yapabilirim:
kızıma elbise, kızıma tunik, kızıma çanta, etc. Her ne yaparsam ona yakışırmış gibi geliyor.

hayal etmesi internetten model bakmak bile zevkli geldi, saolasın Nurgül:) çok becerikli miyim? değilim, ama elim makas tutar, Burda model dergisini de severim, annemle kafa kafaya verdik mi olur bu iş gibime geliyor:)

http://nurgulgulce.blogspot.com/2012/04/renk-renk-kumas-hediye-ediyoruuuuum.html

buyrun siz de hayal etmeye başlayın, belki siz kazanırsınız:)

Sevgiler.

15 Nisan 2012 Pazar

bahar ayı, gönül yayı

Merhabalar,

"Geldi bahar ayları, gevşer gönül ayları" derdi ortaokuldaki türkçe hocamız ve ben bu tekerleme gibi lafa bayılırdım, hep söylesin de kıkırdayayım isterdim. Şimdi beni asıl kıkırdatanın o lafın söylendiği zamanın etkisi olduğunu görebiliyorum. Nisan gelmese, o laf edilmiyor, bahar beni kıkırdatmıyor:)
Tavuk yumurta hesabı bir iş belki ama bu sabah kafam böyle çalışmak istedi.

Gamze'nin ameliyat gününün kesinleşmesi, onun için her gece kızımı sıkı sıkı sarılıp dua edişimi getirdi aklıma. O iyileşene kadar duaya devam, pozitif enerji göndermeyedevam. Doğanın tüm enerjisi o anda sana aksın Gamze'cim. Sen de oğluna benim kızıma sarıldığım gibi sarıl istiyorum.

Bu nisan ayı, adamın düşünce sistemini de mi karıştırıyor biraz acaba? Doğru düşünemez, 10dkdan fazla konsantrasyonunu toplayamaz mı oluyorsun ne?Yoksa ben bunlar için kendime "bahar" gibi bir bahane mi buldum. Bir iki ay sonra da "yaz rehaveti" der işin içinden çıkarım:) sonbaharın hüznü çöker üstüme, kışın soğuğu yorgan gibi örter üstümü, oh altına kıvrılır kedi gibi yatarım. Maksat çalışmamak için bahane olsun. Buna "bezgin bekir" sendromu deniyor sanırım:)

Bu cuma günü yapacağım konuşma için sunuşumu hazırlayacağım, işyerinde de toplantım ve onun öncesinde onun için çalışmam gerekli, bıdı bıdı saysam dökülür bir dizi iş buraya... Ama burası tertemiz kızımın muhteşem nisan görüntülerine yerini bıraksın bakalım:)

Nisan ayı gelince köyde evin içine girmek istemeyen kızımı hareketsiz yakalayabildiğim nadir anları aktarıyorum. Abi abi diye Ediz'in peşinden o odadan öbürüne, bahçenini önünden arkasına... 1 dk durmuyor, yemek yerken bile ineklerle, mandallarla, kitap vb. her türlü oyuncak.

Dönüşte feribotu deneyelim dedik. Böylece yolculuğun şehiriçi kısmında daha da çok arıza verme potansiyeli yüksek kızım gagaları yakından gördü ve önce babsının kucağında oturdu daha sonra da feribotu teftişe çıktı :)

sevgiyle kalın...

13 Nisan 2012 Cuma

20. ay da zırt diye bitti.

Alın işte okurlarım,
2 hafta bir şey yazmaya vakit bile bulamadan kızım 20. ayını bile bitirdi. (Hep bu bilindik bahanenin ardına saklanıyorum biliyorum- ben bile sıkıldım)

Haftasonları köydeydik, hava çok güzel de oldu, çok estiği de oldu. Ama bizim kuzu yegeni Ediz'in peşinden "abi abi" diye diye bir o yana bir bu yana koşarak geçirdi oradaki zamanları. Hafta için aynı düzen devam etti, annemler haftasonları köyde abisiyle oyun kurmasını, dışarılarda dere tepe toprakla, kumla, çakıllarla oynamasının hafta içindeki hareketlerini nasıl değiştirdiğine şahit oluyorlar.

Hemen her gün farklı bir hareket mimik geliştiren kuzu, istemediğinde omuz silkiyor, bir şey isteyeceğinde şirinlik ifadeleri takınıyor ki kırılıyor ortalık. Yemek masasının tablasını yere koyup üstüne çıkıp halka seslenişte bulunuyor:) Annemle biz akşam gelince bize söylenecek yeni bir şarkı uyduruyorlar her gün, annem söylüyor ikisi bir dans ediyorlar:)

2 günde bir uyku ağır gelmezse, evimize vakitlice geçebilirsek banyo yaptırmaya özen gösteriyoruz ancak maalesef herhalde uygulamada bir yerde hatamız var ki bir türlü gözle görülür başarı kaydedemedik atopik dermatit konusunda. Ancak geçen aydan beri önce klorlu sonra acık da sebamed sürerek temiz suda oynamasında izin verip saçını çok yıkamadığımız için banyolar çok mutlu geçiyor. Bu sefer de çıkarken ağlıyor:( Her şekilde bir mızlama durumu var yani... Gece uykuları kaşınmaktan bozuluyor, hele banyo geceleri, suda çok kaldıysa iyice kızarıklıklar kabarıyor ve kaşıntı artıyor. Yağ, krem ne olursa sürerek msajla telkin etmeye çalışıyoruz ancak ertesi güne pestil oluyorum tabi...

Banyo, bal, balık hepsine "ba" dediği için biz artık ortam şartlarına göre ne demek istediğini anlıyoruz. Ancakbiz ne dersek anlıyor ve bizi çok şaşrıtmaya devame diyor.

Philips marka radyosunu market broşüründeki philips logosuyla eşleştirmesinin üstünden çok geçmemişti ki aynı şeyi Samsung, Vestel gib markalara da yapmaya başladı. Bu aralar ilgi odağı ürünlerin markaları...

Evde 4 tekerlekli bisikletinin tepesinde bir salon bir arka oda gezmekler, kitaplarını alıp o koltuk üstü senin bu koltuk üstü benim açıp okumalari şaşkınlık mimikleri, sevinç efektleri, eve gelince uzaktan çığlık atıp bazen anneanneyle oyuna devam edip bazen de paçama yapışmalar, ama her koşulda kendine özgü istek tonlamasıyla "meme" demeler...

Tam sevmelik, sıkıştırıp oynamalık, sevgiden insanın gözlerini dolduran deli gibi bişi oldu minnakım:)

Bu ay içinde pazar günü Bostanlı'dan geriye yürüyerek gelmeye karar veren kuzuyla parka dalmıştık, orada bir 45 dk vakit geçirdik. Bir ara kaydırak merdivenlerini babasına devredip bir kare yakaladım. Sonra eve gelişimiz kıyamet oldu tabi, eve kadar ağlayarak evde de yorgunluktan bıraktığım pozisyonda 2 saat hareketsiz kalarak uyudu minik cadı. "Ah kuzum ah, neden inat edersin ki? nasıl olsa tekrar gideceğiz, nasıl olsa uyuyup uyanınca bizi göreceksin yine...ağlama kısmı olmazsa bu senaryoda?"...



Sevgiler,