19 Aralık 2014 Cuma

Merhaba,
dayanamadık biz yine bir maymunlukla karşınızdayız,
Su okulda, evde Su'yun en sevdiği ve ağzından hiç düşürmediği(!) hiposunu minik Ekin ile tanıştırdık. Bayağı bir sevdi...

7 Aralık 2014 Pazar

3ümüz evde

Sevgili okur:)
an ve an çocuklarım büyüyor ya, benim de alışkanlıklarımı acık değiştirip ya da yenilerine sahip olmaya başlayıp bunları kaydetmem gerekli çünkü birlikte çok çok mutlu anlarımız oluyor ve bunları daha sonra hatırlamak hep bu resimlerle olacak...


şirinelerimle sabah keyfi yaptığım şanslı anlarımdan bir tanesi....

30 Kasım 2014 Pazar

EN'ler bir arada

Merhabalar,
bir köy gezimizin daha en önemli noktalarından bir kare paylaşmak isterim. Çünkü en yaşlılarımızla en gençlerimizin bir araya geldiği bir kaç kare belki nesiller arası aktarılacak en güzel hediye. Her ne kadar Su yanında Ediz abisi olamdan köyde pek bir şey yapmak istemese, çabuk sıkılacağını düşünse de büyük ninemizin bahçesi onun için hep bir keşif ve oyun alanı oldu. 

17 Ekim 2014 Cuma

oldu mu sana 3 ay...

Sevgili okur,
gercekten ne kadar da hop diye geciyor zaman. Aslinda 2 ay asilarini yaptirdiktan sonra yazacaktim neler neler yaptik diye ancak yine beceremedim. Annem yani basimda, babam destekte, kocam geceleri is basinda olmasina ragmen yine de vakit yaratamadim ya bana da hepiniz adina "yuh" diyecegim kibarca.

Bu ay icinde minik Ekin interaktif oldu:) Ne kadar konusursan gozunun icine bakip konusuyor, yani konusmaya calisiyor diyelim.Tam "agu" seslerimiz mevcut. O agu dedikce ben de karsilik veriyorum, agu korosu seklinde anlasmaya calisiyoruz. Gunduz uzun sureli uykusu gittikce azalsa ve cok olmasa de gece emip uyuma, 3 saat aralarle emmeye kalkmasi neyseki hala ayni. Bu duzen boyle devam etsin diye de parmaklarimizi capraz ediyoruz:)

Su okulunu cok severek gidiyor. Okul kirtasiyelerini bir heves aldik. Alt tarafi boya kalemleri, karton, matara deyip gecmeyin. Onlarla eglenmek, etiketleyip okula goturmek 1 haftayi buldu. Her aksam etiketleme aksiyonu, isim yazmaklar falan...Seytan kulagina kursun diyerek hic kurcalamiyoruz... devamini diliyoruz...
Iste kardesin son hali. En kisa surede Su kizimin da fotografini cekecegim.
Sevgiler...








17 Ağustos 2014 Pazar

4. yas günü

Selamlar,
4. yaş günümüz benim ve Su'yun pek hayallerindeki gibi olmadı. İş yerimin son gününde canhıraş hazırlayıp her boş vakitte annemin ve Su'yun var güçleriyle keserek hazırladığı süsler aynen torbada kaldı maalesef . Bu yıl kutlamayacağız derken kayınvalidem sağ olsun iki pastayla birden akşamüstü çıkageldi ve Ağustos başı doğum günü olan kayın pederimle Su'yun pastalarını birlikte kestik.

Hele hediyesi üzerindeki el dikişi ev yapımı muhteşem elbise:) Pozlar nasıl ama? 



Pek bir sevindi ve üstündeyken ediz abisiyle doyasıya oynamaya devam ettiler...Çocuk için mutlu olmak aslında o kadar kolay ki. Büyüdükçe unutuyoruz mutlu olmanın anahtarının aslında ne kadar içimizde olduğunu galiba.

1 Ağustos 2014 Cuma

Özlemişim...


Doğumdan sonra...
Oh be dedim mi? Bu sefer ilkinden yarım saat uzayınca bitince bir "oh" dedimJ
Sabah doğurup öğleden sonra eve dönünce de sıkı bir emici oldu Ekin oğlan. Kısa sürede de emmeli birlikte yaşam formuna dönüştük.
Aklımda uzunca bir yapılacaklar listesi ile yaşamaya geri döndüm. Sadece azalma yerine listeye sürekli bişiler ekleniyorJ Emzirme seanslarının ilkinde ve doğum sonrası ilk günlerimde hissetttiğim farklılıklarla işte özlediklerim ve özlemediklerim listemJ

ÖZLEMİŞİM;
* Gerinmeyi – ayak parmaklarım ya da baldırım kasılacak diye içim gerilmeden...
* Banyo yapmayı – eğilirsem doğum başlar, ayağıma uzanursam karnımı sıkıştırırım, dur oturayım dur sıcak su olmasın hay hhuy demeden...
* Sırt üstü uzanmayı – hem de hiç ağrı sızı olmadan, bebğin sırtına zarar vereceğim diye kafa yormadan...
* Yan yatmayı – bir yandan ötekine bebeğin yerleşmesini beklemeden hoop diye sık sık dönüvererek...
* “Normal” sıklıkta tuvalete gitmeyi...

Bir süre daha özleyeceğim galiba;
* Uzuuun süreler ( ya da uzun mu oldu acaba diye dşünmeden daha doğru olacak)  banyoda kalmayı;
* Ne kadar süre ne kadar sıvı aldım diye düşünmeden günü geçirmeyi,
* Gece kesintisiz (en azından 2 saatten fazla kesilerek diyelimJ ) uyumayı,
* Akşam herkes yatınca cnbc-e dizisi izleyip ay keşke uyusaydım diye hayıflanmamayı...

Sizin de buna benzer listeniz vardır değil mi analar?

Sevgiler.

14 Temmuz 2014 Pazartesi

Doğdu Oğlan, Geldi Kardeşlik:)

Eveet, doğum oldu, 
hem de beklediğimden 2 hafta önce, 36. haftada:) Ve yine ilkindeki gibi önce suyum geldi, hiç sancı yokken. Güzel ailece yenen bir akşam yemeğinden sonra kızımın yatma hazırlıklarındayken suyum gelince apar topar eşim ve kayınvalidemle köyden hastaneye geldik.
Yolda neyseki bu sefer sancım başladı ve akıllı kocam dk tutmamı hatırlattı. Bana kalsa hala radyoda güzel bişiler bulup kafamı dağıtmaya çalışıyordum:)

İkinci daha kolay derle ama bu sancı çekmek kısmı çok da eğlenceli değilmiş ki ben cidden az çektim. gece 12den sabah 5 buçuğa kadar. tüm gün çekenler falan, yok almıyayım:) Dağına göre kar olayı...
Sabah beş buçukta bir epidural aldıktan sonra oohh....hayat bana bayram oldu,Yine ekip çok tatlı ve sohbetliydi. Doğumhane zaten sohbet ortamı gibi oluyor bir süre sonra:)  7de başlayan doğum ile 7:40da minik Ekin oğlumuz aramıza katıldı. 

tarihe not: 50 cm, 2890 gr.
sarı kaşlı, kısacık sarı kirpikli:)

19 Nisan 2014 Cumartesi

Kara haber tez duyulur.

Dün bir şey daha oldu...
Müzeden çıkışta otobüs'e koştuk, çok da tatlı konuşkan bir şoför amca bizi aslında kartımız uygun olmamasına rağmen kabul etti ve istasyona götürmek için aldı. Cepten maillerini kontrol eden Gamze amcam ile akrabalık bağımı sorunca babaannemin artık dayanamadığını anladım. 

Insan kendini ne kadar hazırlarsa hazırlasın buna alışmak zor ama belki uzakta olmanın belki bu haberi her telefonda bekliyor oluşumla ilgili, kendimden beklemediğim bir metanet sergiledim denebilir. Gamze benden daha çok üzüldü, bu haberi hamile halimle bana duyuran kişi olmaktan. eninde sonunda olacaktan kaçınılmıyor, hepimizin beklediği son aslında. 

İlk torununu gördüğünde hastalığı çok ağır değildi.

İkincisini göremediğine üzüldüm. yukarıdan bizi gözetirsen oğluşu mutlaka gürüyorsundur babaanneciğim.
bana kattıkların çok çok çok fazla, ne yazsam ne desem az, hepsi aslında benim temel taşlarımda...
Cennet olsun mekanın... 
Merhaba,
uzun zaman oldu, hasbi hal edemedik, işler güçler demiyorum, onlar herkesde var...haftada bir gece İstanbul'a gidip ardından eve dönüp iki geceyi yolda geçirince hamilelikten yavaş yavaş etkilenmeye başlayan vücut yorgunluk gösteriyor sanırım.
Akıl zaten bambaşka yorgun. uyku hali geldi geçiyor, vaktim olsa uyuyacağım:) İş yerindeki sorumluluklar aynı anda artışa geçer mi? Geçer, geçti de:) Sürmenajın sınırlarında unutkanlığıma zaten alışmış ailemin yüksek toleransıyla yaşıyorum:)

Nisan başından sonuna koşturmacayla geçti ve araya istanbuldaki okul tatile denk gelince iş gezisini sıkıştıralım dedim. Oh aman çok güzel denk getirmişiz, Avrupanın ülkelerinde olmamak gereken bazı zaman ve yerlere misal Milano ve Paskalya günlerini ekleyebilirsiniz. şehir merkezinde yemek yiyecek yer bulamadık desem? inanılır mı inanın...Sayılı restaurant ve dondurmacının önğnde sıra olunuyordu.

Amsterdamdaki ilk dolu dolu geçen iş günümüzün gecesi şok ile bitti. Otelimiz (!) bir acayip çıkınca kendimizi sabaha ağzına kadar dolu Amsterdam'da cmt gecesi nerede kalabiliriz diye aranıp taranıp  1 geceliğine havalimanında otele attık. Sabah pijamalarımızla kendimizi havalimanına giden takside bulduk yine ve otel odamıza geçemesek de minik ve lezzetli bir sandwich kahvaltısıyla (havalimanındaki girişte sağdaki cafe muhteşem bu konuda:) şehir merkezine çufçufladık.

Soğuk falan demeyip bir sürü turist yine yeniden Amsterdamdaydı. Bu sefer şeytanın bacağını kırıp müze gezebildim ve en sonunda "die nachtwatch" tablosunu ve onun kankaları bir sürü bir sürü ünlü eseri elimden geldiğince dikkatlice inceledim.

Merkeze yakın bir yerde güzel bir öğle yemeği üzerine tekrar gezdik bolca yürüdük, dam square'deki şenliği izledikten sonra da yavaş yavaş otelin yolunu tuttuk:)

Otel odamız 10 numaraydı neyseki ve bize dün geceki saçma sapan tecrübeyi unutturdu... ŞAKA,otel odamız çok güzel olmasına rağmen tabiki unutmadık, ayağımızı hep denk atacağız bundan sonra:)

Şimdilik bu kadar, yarın Milano'ya geçiş var...



11 Mart 2014 Salı

O da gitti...

Merhaba,
Bu giriş kelimesinin bu kadar pozitif anlam içereceğini düşünmemiştim. Oysa içinde bulunduğum ruh durumu yerlerin altında.... "Anne olunca anlarsın" kaynaklı mı yoksa insanlıktan mı sadece? Bir ananın yavrusuna zarar gelince evime koşup kendi yavrumu sıkı sıkı tutası gelen bir tek ben miyim? Kimseler onu benden alamasın diye kollarımı kilit etmek isteyen? Her hasta çocuk haberinde paranoya yapıp kendi çocuğuymuş gibi ağlamaya başlayan bir ben miyim?

Berkin'in annesi nerelere sarılsın? nerelere koysun kafasını, zihinden çıkar mı oğlunun gözleri hiç? Geceleri gelip sormaz mı "neden" diye?

Gözlerim şişti ağlamaktan ama vicdanı kurumuşların eminim içinde bir damla sızı yoktur... Yakan top misali kimin attığı belli bile değil o fişeği, ve hatta trajikomik ülkem fantazinin doruklarında, oradaki hiç kimse ne silahı kullandığını hatırlayamaz halde, beyinlerini ilmişler, rahat rahat evlerine gidip geliyorlar... Nasıl bir kabus ki uyanamıyor ülkem?

Berkin hep uyuyacak, bari sen biraz uyan üllkem...

sevgiler...
acılı aileye de sonsuz başsağlığı....

1 Ocak 2014 Çarşamba

Yeni yıl geldi de ne getirdi...

Sevgili arkadaşlar....
Özellikle yeni yıl gecesinden bir şey beklememeyi, saha 12 bile olmadan uyua kaldığım yıllar tüm yaşımın çoğunluğunu oluşturmaya başladığından beri düztur edinmeye çalışıyorum. Ve hatta yeni yıla girmek kavramının aynı zamanı dilimleyen insanoğlunun tüm umudunu, osunu busunu tek geceye bağlama isteğini uzun bir süredir pek de mantıklı bulmuyorum. Suriye'de çocuklar öldürülürken, açlıktan midesinde lokma olmadığından ölen bebekler bu sınırlar dahilinde vaka olarak kaydedilirken, Roboski'de ölenlerin yası devam ederken yiyip içip ertesi sabahtan medet ummak kafama çaksan girmiyor:(