Sevgili okur,
bir süredir yazamadım, yazacaklarım aklıma gelmesine rağmen yazamadım. Çünkü geçen çarşamba akşamı pek de güzel bir şekilde hastalandım. perşembe rapor aldım. Cuma iyi olurum zannederken akşama ateşim iyice çıktı. Tüm bunlar bu kadarla kalır mı? hayııırrr!!! kızım da hasta oldu benimle bir. Aynı düzende onun da ateşi var ve ben tüm etlerimin dayak yemekten morarmış gibi acımasından ve içimin kırılmasından, uyuyamazken kızımın ateşini kontrol için saat başı odasına taşındım. Sabaha doğru ateş düştü 37lere ancak tüm gün halsiz tabi kuzum. benim adım atcak halim yok.
Eşimin cuma yanımızda olması bayağı işimize yaradı. Su'yu doktora götürdük. Kızım yine yeri göğe kattı. ellenmeye, dokunulmaya özellikle de doktoru tarafından tamamen muhalefet bizim kız.Yine kanter içinde kaldım.
Ancak işyerinde biriken işleri temizleyip, mart başına yetiştirmek zorunda olduğum yazıyı yazmaya koyulacağım. Bir süre daha gözlerden ırağım anacuumm:) yabadabaduuu....
hayırlı işler, bol güneşler:)
ateş çıktı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ateş çıktı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
8 Şubat 2012 Çarşamba
9 Temmuz 2011 Cumartesi
sıcak vurdu bizi
Sevgili okur,
haftanın ilk günü olan naçiz nefret edilesi pazartesi günü bitmeyen bir iş nedeniyle mesaiye kaldık. Aklımdaki program gittikçe "çıkınca direkt kuğu gölüne gideriz, ordan annemlere gider kızımızı alırız, o evde uyumaya devam eder" gibi değişirken babamı sat 6da arayıp bu programı alıştıra alıştıra söyleyecekken o önce davrandı. "mutlaka bize uğrayın gidin baleye, Su'yun ateşi çıktı akşamüstü şimdi annenle içerde uyuyorlar" dedi. Evet bende şafak attı, vitesi 5'e takıp işi ancak ancak 8de bitirip, birlikte çalıştığım bölüm akadaşımı da bornovada baleye bıraktıktan sonra "vın turizm" babamlara. Kızımı yemeğimizi yiyecek kadar bize izin verdi ki annemin içerden bize seslenmesiyle ok gibi fırladım. Su uyanmış ama eller kollar ayaklar buz vücut sıcak, üstüne sos niyetine titremeye de başlamış. Gözler Garfield gibi yarım yarım, yorgunluktan açamıyor bile kuzum. Hemen tek bildiğimi yaptım ve memeye dayadım sıcacık minicik kafasını. Ağzının içi o kadar sıcak ki diş mi çıkarıyor diye kontrol etmeye parmağım soktuğumda "Amanin" diye geri çektim. Ulaş o emeyi diye uğraşırken iki kolundan da ateşini ölçtü ki 39.3.
İki memeden de bizimkisi iyice yorulup tekrar halsiz kalınca, hemen salona geçtik ve ben telefona sarılıp doktorumuzu aradım. Durumu özetleyince fitil vererek ılık banyo önerdi, fitil işe yaramazsa beni tekrar arayın diyerek rahatlattı. hemmen duş ve fitil, 15 dakika sonra da baştan ayağı kuvvetli bir terleme ile su attı kızım resmen. Sonra da hemen kudurmaya geçti yerdeki oyuncaklarıyla.
Ertesi gün yine hafif hafif akşam ateş yaptı. Gece 37,5 ateşle uyudu hep. Ben de artık çarşamba gini sorumluluk alıp doktra gitme zamanıdır diyerek izin aldım. Doktorumuz bir gün önce akan burnuna ve artık çıkmayan ateşini gözlemleyerek "soğuk algınlığı" diyerek yine sakin sakin konuştu bizimle. Sıcaklar nedeniyle çok accaip terleyen kızım herhalde haftasonu misafir kızının hapşurmalarından da hafif bir nm kaparak şifayı kapar gibi yaptı. Bizi korkuttu.
Çocuğun aksırıp tıksırıyorsa, neden misafirliğe gidersin? insanları niye bu yaz sıcağında grip tehlikesine atarsın? hele hele minik bebek varken. Neyse çok tatlı bir kızcağızdı, ailesi de keza öyle...şanssızlık diyelim...
şimdi düze çıktık, güzel bir cumartesi geçiriyoruz. Çok güzel bir kahvaltı yaptık, sadece 45 dk uyudu kızım, şimdi içeriden sesleri geliyor babasıyla. Onları öpeyim ve devir teslim alayım kuzuyu.
iyi haftasonları.
haftanın ilk günü olan naçiz nefret edilesi pazartesi günü bitmeyen bir iş nedeniyle mesaiye kaldık. Aklımdaki program gittikçe "çıkınca direkt kuğu gölüne gideriz, ordan annemlere gider kızımızı alırız, o evde uyumaya devam eder" gibi değişirken babamı sat 6da arayıp bu programı alıştıra alıştıra söyleyecekken o önce davrandı. "mutlaka bize uğrayın gidin baleye, Su'yun ateşi çıktı akşamüstü şimdi annenle içerde uyuyorlar" dedi. Evet bende şafak attı, vitesi 5'e takıp işi ancak ancak 8de bitirip, birlikte çalıştığım bölüm akadaşımı da bornovada baleye bıraktıktan sonra "vın turizm" babamlara. Kızımı yemeğimizi yiyecek kadar bize izin verdi ki annemin içerden bize seslenmesiyle ok gibi fırladım. Su uyanmış ama eller kollar ayaklar buz vücut sıcak, üstüne sos niyetine titremeye de başlamış. Gözler Garfield gibi yarım yarım, yorgunluktan açamıyor bile kuzum. Hemen tek bildiğimi yaptım ve memeye dayadım sıcacık minicik kafasını. Ağzının içi o kadar sıcak ki diş mi çıkarıyor diye kontrol etmeye parmağım soktuğumda "Amanin" diye geri çektim. Ulaş o emeyi diye uğraşırken iki kolundan da ateşini ölçtü ki 39.3.
İki memeden de bizimkisi iyice yorulup tekrar halsiz kalınca, hemen salona geçtik ve ben telefona sarılıp doktorumuzu aradım. Durumu özetleyince fitil vererek ılık banyo önerdi, fitil işe yaramazsa beni tekrar arayın diyerek rahatlattı. hemmen duş ve fitil, 15 dakika sonra da baştan ayağı kuvvetli bir terleme ile su attı kızım resmen. Sonra da hemen kudurmaya geçti yerdeki oyuncaklarıyla.
Ertesi gün yine hafif hafif akşam ateş yaptı. Gece 37,5 ateşle uyudu hep. Ben de artık çarşamba gini sorumluluk alıp doktra gitme zamanıdır diyerek izin aldım. Doktorumuz bir gün önce akan burnuna ve artık çıkmayan ateşini gözlemleyerek "soğuk algınlığı" diyerek yine sakin sakin konuştu bizimle. Sıcaklar nedeniyle çok accaip terleyen kızım herhalde haftasonu misafir kızının hapşurmalarından da hafif bir nm kaparak şifayı kapar gibi yaptı. Bizi korkuttu.
Çocuğun aksırıp tıksırıyorsa, neden misafirliğe gidersin? insanları niye bu yaz sıcağında grip tehlikesine atarsın? hele hele minik bebek varken. Neyse çok tatlı bir kızcağızdı, ailesi de keza öyle...şanssızlık diyelim...
şimdi düze çıktık, güzel bir cumartesi geçiriyoruz. Çok güzel bir kahvaltı yaptık, sadece 45 dk uyudu kızım, şimdi içeriden sesleri geliyor babasıyla. Onları öpeyim ve devir teslim alayım kuzuyu.
iyi haftasonları.
24 Mayıs 2011 Salı
sıcak günler... yoksa ateşli mi desem?
Merhaba okurlar,
Kızımı bu sabah değişik bir yol izleyerek uyandırmak pahasına da olsa alıp kucağımıza işe giderken anneannesine biz bıraktık. Huysuzluk yapmadı ama ateşlenip zar zor bir kaşık calpol içirilen sonra sırılsıklam olunup tekrar uykuya devam edilen bir geceden sonra zaten yorgundu minik kuşum.
İş yerinde yıllardır dakikası boş geçmeyen bir gün geçirdim ki kafam koccaman oldu, şişti, hala sızım sızım sızlıyor... Belki daha önce de geçirmişimdir ama işte insanoğlu bazen sünger çekmeyi çok iyi biliyor zorluklara. Dün de işe gidemediğim için iki haftadan beri düne sarkıtılan bir kaç acil iş, son dakkada bitiveren sorulara dönülmesi gereken cevaplar, acil içine düşülen bir mail trafiği, o bunu ister bu onu ister, telefonlar üst üste, öğleden sonra 3 saatlik yoğun arbedeli bir toplantı...elimde telefon aklımda annem kızımın çişini nasıl alacak ve nasıl polkliniğe götürecek sorusu. kahvaltımı 10:00'da yapmaya başladım, bu işler arasında, öğle yemeğimi 12:30da yedikten sonra ancak ilk sağımımı gerçekleştirebildim. akşam toplantıdan sonra 17:30'da ikinci kez sağıma başladım ki sonunda zor masama yetiştim, bilgisayarımı kapatıp toparlanıp çıkabildim.Bu nedenle kızım yarın az süt içebilecek:(
İşin asıl dert ettiğim yanı işimin çok olması değil, ailemi ikinci plana nasıl attığım ve bunun farkına bile varmadan nasıl kolayca oluverdiği... Kızımın çişini tahlile verebilmek için idrar torbasını bilmem kaçıncı kez taktırmak için onu kliniğe taşımak derdine annemin katlanmak zorunda kalması ve benim buna yardımım olamaması. Tahlil sonuçlarını alabilmek için bir ikinci kez klinik yollarına düşen yine annem. Ben ise bana öğlen faxlanan sonuçları doktora ancak işten çıkarken saat 6da faxlayıp, telefonla serviste hastalığına ilaç adı alıp, onu da anneme almasını salık verebiliyorum. Oh ne ala memleket... Kim anne acaba, düşünün, bulun...
Ne büyük devlet annemin yanıbaşımda olması, çok şanslıyım biliyorum ve bunun için çok dua ediyorum. Ama suçluluk yakayı bırakmazzzzz... İçten içe "bakamayacağın çocuğu neden doğurdun" diyorum kendime, sonra "onun geleceğini güvence altına alayım diye çalışıyorum" diyorum, hergünkü gitgellerim daha da depreşiyor yani... İlk kez ateşinin çıkması da benim kafamı allak bullak etti tabi.
Tüm gün "in çık-in çık" yapan ateş ile yorulan kuzu, ben eve gelince kucakğımdan inmez oluyor tabi çakmak çakmak gözleriyle. İştah yarıdan aza düştü, oyun oynıyacağım diye uğraşıyor ama iki dirhem enerjisini de ona harcayıp süzülüyor...Akşam eve gelince de 9da küt yatak...
Çabucak iyileş artık canım da ananın iki gr aklı yerine gelsin...
Not: Annem, "başımın tacısın";
Nursel ablaya da buradan "eksik olma, dar zamanda iyi ki varsın diyorum...
iyi geceler herkese...
Kızımı bu sabah değişik bir yol izleyerek uyandırmak pahasına da olsa alıp kucağımıza işe giderken anneannesine biz bıraktık. Huysuzluk yapmadı ama ateşlenip zar zor bir kaşık calpol içirilen sonra sırılsıklam olunup tekrar uykuya devam edilen bir geceden sonra zaten yorgundu minik kuşum.
İş yerinde yıllardır dakikası boş geçmeyen bir gün geçirdim ki kafam koccaman oldu, şişti, hala sızım sızım sızlıyor... Belki daha önce de geçirmişimdir ama işte insanoğlu bazen sünger çekmeyi çok iyi biliyor zorluklara. Dün de işe gidemediğim için iki haftadan beri düne sarkıtılan bir kaç acil iş, son dakkada bitiveren sorulara dönülmesi gereken cevaplar, acil içine düşülen bir mail trafiği, o bunu ister bu onu ister, telefonlar üst üste, öğleden sonra 3 saatlik yoğun arbedeli bir toplantı...elimde telefon aklımda annem kızımın çişini nasıl alacak ve nasıl polkliniğe götürecek sorusu. kahvaltımı 10:00'da yapmaya başladım, bu işler arasında, öğle yemeğimi 12:30da yedikten sonra ancak ilk sağımımı gerçekleştirebildim. akşam toplantıdan sonra 17:30'da ikinci kez sağıma başladım ki sonunda zor masama yetiştim, bilgisayarımı kapatıp toparlanıp çıkabildim.Bu nedenle kızım yarın az süt içebilecek:(
İşin asıl dert ettiğim yanı işimin çok olması değil, ailemi ikinci plana nasıl attığım ve bunun farkına bile varmadan nasıl kolayca oluverdiği... Kızımın çişini tahlile verebilmek için idrar torbasını bilmem kaçıncı kez taktırmak için onu kliniğe taşımak derdine annemin katlanmak zorunda kalması ve benim buna yardımım olamaması. Tahlil sonuçlarını alabilmek için bir ikinci kez klinik yollarına düşen yine annem. Ben ise bana öğlen faxlanan sonuçları doktora ancak işten çıkarken saat 6da faxlayıp, telefonla serviste hastalığına ilaç adı alıp, onu da anneme almasını salık verebiliyorum. Oh ne ala memleket... Kim anne acaba, düşünün, bulun...
Ne büyük devlet annemin yanıbaşımda olması, çok şanslıyım biliyorum ve bunun için çok dua ediyorum. Ama suçluluk yakayı bırakmazzzzz... İçten içe "bakamayacağın çocuğu neden doğurdun" diyorum kendime, sonra "onun geleceğini güvence altına alayım diye çalışıyorum" diyorum, hergünkü gitgellerim daha da depreşiyor yani... İlk kez ateşinin çıkması da benim kafamı allak bullak etti tabi.
Tüm gün "in çık-in çık" yapan ateş ile yorulan kuzu, ben eve gelince kucakğımdan inmez oluyor tabi çakmak çakmak gözleriyle. İştah yarıdan aza düştü, oyun oynıyacağım diye uğraşıyor ama iki dirhem enerjisini de ona harcayıp süzülüyor...Akşam eve gelince de 9da küt yatak...
Çabucak iyileş artık canım da ananın iki gr aklı yerine gelsin...
Not: Annem, "başımın tacısın";
Nursel ablaya da buradan "eksik olma, dar zamanda iyi ki varsın diyorum...
iyi geceler herkese...
22 Mayıs 2011 Pazar
ateş hopladı, yürek titredi
arkadaşlarım,
eşim saat 7:20 itibariyle sağ salim devir teslim yapmanın ve 9'da yenen pazar kahvaltısı sonrası erken uyanmanın getirdiği rehavete yenik düştü. Ben kahvaltımın SU hanımdan sonraki yarısına devam edeceğim ama edemiyorum, tok hissediyorum. Dün gece banyosundan sonra mutlu mutlu yatan kızımın gece hafta içindeki gibi yine ateşi hop etti, 37,8 oldu. Tüm pazar günü indi, çıktı, indi, çıktı. Oysa onunla cheesecake yemeye gideriz diye hayaller kurmuştu saf annesi...
Şimdi tontiş uyuyor böyle işte...
Yarın işe gitmeyeceğim, hemmen doktora... Keyfi yerinde gibi ama ateşin verdiği huzursuzluktan sanırım, yanından ayağa kalkmaya göreyim, basıyor cıyağı... uyutunca yemek yapmaya,yemeye, onun yemeğini hazırlamaya, mutfağı toplamaya koşturdum ama bitmiyor o kısacık arada hepsi... Olduğu kadar deyip saldım ben de...
yarın iyi haberler bekliyoruz...bu gece de çok artmasa ateş bari...
iyi bir hafta dilerim.
eşim saat 7:20 itibariyle sağ salim devir teslim yapmanın ve 9'da yenen pazar kahvaltısı sonrası erken uyanmanın getirdiği rehavete yenik düştü. Ben kahvaltımın SU hanımdan sonraki yarısına devam edeceğim ama edemiyorum, tok hissediyorum. Dün gece banyosundan sonra mutlu mutlu yatan kızımın gece hafta içindeki gibi yine ateşi hop etti, 37,8 oldu. Tüm pazar günü indi, çıktı, indi, çıktı. Oysa onunla cheesecake yemeye gideriz diye hayaller kurmuştu saf annesi...
Şimdi tontiş uyuyor böyle işte...
Yarın işe gitmeyeceğim, hemmen doktora... Keyfi yerinde gibi ama ateşin verdiği huzursuzluktan sanırım, yanından ayağa kalkmaya göreyim, basıyor cıyağı... uyutunca yemek yapmaya,yemeye, onun yemeğini hazırlamaya, mutfağı toplamaya koşturdum ama bitmiyor o kısacık arada hepsi... Olduğu kadar deyip saldım ben de...
yarın iyi haberler bekliyoruz...bu gece de çok artmasa ateş bari...
iyi bir hafta dilerim.
17 Mayıs 2009 Pazar
hastane odasındayız...
Merhaba okur,
şimdi benim hastaneye ilk yatışım olduğu için bir ürperme, hafif ayakların ters ters gidişi, bunların hepsinin üstüne sürekli doktorları, hemşireleri inceleyen gözlerimi asıl önüe bakmaya bile yönlendirememem...garip bir karmaşadaydım açıkçası. sorulan soruları yanıtlayorum, nereye ne yazdıklarını kontrol ediyorum, hemen herşeyi yine kontrol altında tuutmaya çalışan içgüdüler accaip çalışıyor...kaderi de kontrol edemeyince içine düşünülen sinirli durumda son çırpınışlar...
16 Şubat akşamı yatış gerçekleşti. Ben odama yollanıyorum, amma velakin yanımda geleceğini zannettiğim kocamın "kadın hastalıkları bölümüne erkeklerin girmesi görüş saatleri dışında yasak" olduğu için içeri alınmayacağını öğreniyoruz. elimde içinde ikimizin eşofmanlarının olduğu çantayla saftirik gibi kalıyor muyum aval aval bunu söyleyince...
"böyle bişi var mı yaa!!!, hangi devirdeyiz yaaa? bu şehirde başka akrabası olmayan naapsın?" gibi gibi giydirmeye başlıyorum ben...işin başındayız ya, toyuz, o nedenle..
Sevgili annem ve babam hayatlarının ilk İstanul gezisini haftalar öncesinden ayarlamış ve ancak başlamışken bu abuk haber ile koşturaraktan yola düşmüşler meğerse...Bundan habersiz, sağolsun, Halam evinden apar topar koşmuştu refakatime. Yanımdaki yatak bozması koltuk (geceleri tam tersi geçerli oluyor = koltuk bozması yatak) üstünü kendine yer edinip, yatağımın yanına oturmuştu. televizyonda nerede ne çekiyor onu anlamış, kendimize uyan bişiler başlasın diye bekliyoruz. Artık gece 9 mu 10 mu, annemler bulabildikleri ilk uçağa atlayıp gelip yanıma yettiler:) halama verdiğimiz kısa süreli rahatsızlıktan ötürü burdan özür diliyoruz:) zira göreceğiz ki işin sadece başıymış bu...
Annem sanki koltuk çok rahatmış gibi yatıverdi gece puf diye. Accaip bişi işte annelik, kelime yok. Halam da bir anne ve aklı gidiyor işte böyle bişi duyunca insanın, zart diye koşuyor, gık çıkartmadan...
İlk haftam paso kontrol, paso in aşağı ultrasona, kan odasına kan ver, çık yukarı şeklinde geçti. Bunda pek bir enteresanlık yok, sadece kontrollerde mini operasyonun başarıya ulaştığını ve fetusun canlılığının durdurulabildiğini görünce doktorlar rahat bir oh çekip "bekleme kısmına geçiyoruz" dediler demesine ammaa... ne kadar? nereye kadar? bilen yok ,telaffuz eden yok...Her odaya gelen ve tansiyon ölçüp ilaç takıp çıkaran hemşireden bir "geçmiş olsun, rahatsızlığınız?" sorusuna cornual gebelik diyince gözlerin faltaşı gibi açılması dışında alışıyoruz buraya...Hayırlısı...
Haftanın sonuna doğru benim ateşten fleğim şaştı. Kanımda 0.05 ve altında olması gereken bir arıza durumunda artışa ateşten bile önce geçen bir çeşit protein değeri çlçülüyor ve bende garip çift haneli rakkamlar çıkıyor, millet de bunu görüp yüksek ateş nedeniyle antibiyotik dayandı. Gelen giden ilacın haddi hesabı yok. Hapı ayrı, damardan ayrı, ama benim ateşte bir düşüş yok. Bir 3-4 gün sarsıldım...Kuyruğun titretilmesi deyimi doğru olur sanırım:)
Cumartesiyi ettik ama nasıl ettik sen anneme sor. Kollarıma damar yollarının morluklarını alsın diye arap tutkalı gibi kokan bir solüsyon sürüp, paso soğuk kompress uygulamaktan başımda kadıncağız helak oldu. Ben kokuya dayanamadığım için garip solüsyonu çok etkili kullanamadık ama soğuk kompreslerle ve domuza versen uyuşturacak antibiyotik deposuyla haftasonuna toparladık.
şimdilik bu kadar, arkası yarın:)
şimdi benim hastaneye ilk yatışım olduğu için bir ürperme, hafif ayakların ters ters gidişi, bunların hepsinin üstüne sürekli doktorları, hemşireleri inceleyen gözlerimi asıl önüe bakmaya bile yönlendirememem...garip bir karmaşadaydım açıkçası. sorulan soruları yanıtlayorum, nereye ne yazdıklarını kontrol ediyorum, hemen herşeyi yine kontrol altında tuutmaya çalışan içgüdüler accaip çalışıyor...kaderi de kontrol edemeyince içine düşünülen sinirli durumda son çırpınışlar...
16 Şubat akşamı yatış gerçekleşti. Ben odama yollanıyorum, amma velakin yanımda geleceğini zannettiğim kocamın "kadın hastalıkları bölümüne erkeklerin girmesi görüş saatleri dışında yasak" olduğu için içeri alınmayacağını öğreniyoruz. elimde içinde ikimizin eşofmanlarının olduğu çantayla saftirik gibi kalıyor muyum aval aval bunu söyleyince...
"böyle bişi var mı yaa!!!, hangi devirdeyiz yaaa? bu şehirde başka akrabası olmayan naapsın?" gibi gibi giydirmeye başlıyorum ben...işin başındayız ya, toyuz, o nedenle..
Sevgili annem ve babam hayatlarının ilk İstanul gezisini haftalar öncesinden ayarlamış ve ancak başlamışken bu abuk haber ile koşturaraktan yola düşmüşler meğerse...Bundan habersiz, sağolsun, Halam evinden apar topar koşmuştu refakatime. Yanımdaki yatak bozması koltuk (geceleri tam tersi geçerli oluyor = koltuk bozması yatak) üstünü kendine yer edinip, yatağımın yanına oturmuştu. televizyonda nerede ne çekiyor onu anlamış, kendimize uyan bişiler başlasın diye bekliyoruz. Artık gece 9 mu 10 mu, annemler bulabildikleri ilk uçağa atlayıp gelip yanıma yettiler:) halama verdiğimiz kısa süreli rahatsızlıktan ötürü burdan özür diliyoruz:) zira göreceğiz ki işin sadece başıymış bu...
Annem sanki koltuk çok rahatmış gibi yatıverdi gece puf diye. Accaip bişi işte annelik, kelime yok. Halam da bir anne ve aklı gidiyor işte böyle bişi duyunca insanın, zart diye koşuyor, gık çıkartmadan...
İlk haftam paso kontrol, paso in aşağı ultrasona, kan odasına kan ver, çık yukarı şeklinde geçti. Bunda pek bir enteresanlık yok, sadece kontrollerde mini operasyonun başarıya ulaştığını ve fetusun canlılığının durdurulabildiğini görünce doktorlar rahat bir oh çekip "bekleme kısmına geçiyoruz" dediler demesine ammaa... ne kadar? nereye kadar? bilen yok ,telaffuz eden yok...Her odaya gelen ve tansiyon ölçüp ilaç takıp çıkaran hemşireden bir "geçmiş olsun, rahatsızlığınız?" sorusuna cornual gebelik diyince gözlerin faltaşı gibi açılması dışında alışıyoruz buraya...Hayırlısı...
Haftanın sonuna doğru benim ateşten fleğim şaştı. Kanımda 0.05 ve altında olması gereken bir arıza durumunda artışa ateşten bile önce geçen bir çeşit protein değeri çlçülüyor ve bende garip çift haneli rakkamlar çıkıyor, millet de bunu görüp yüksek ateş nedeniyle antibiyotik dayandı. Gelen giden ilacın haddi hesabı yok. Hapı ayrı, damardan ayrı, ama benim ateşte bir düşüş yok. Bir 3-4 gün sarsıldım...Kuyruğun titretilmesi deyimi doğru olur sanırım:)
Cumartesiyi ettik ama nasıl ettik sen anneme sor. Kollarıma damar yollarının morluklarını alsın diye arap tutkalı gibi kokan bir solüsyon sürüp, paso soğuk kompress uygulamaktan başımda kadıncağız helak oldu. Ben kokuya dayanamadığım için garip solüsyonu çok etkili kullanamadık ama soğuk kompreslerle ve domuza versen uyuşturacak antibiyotik deposuyla haftasonuna toparladık.
şimdilik bu kadar, arkası yarın:)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)