24 Ağustos 2010 Salı

Sular geldi, kızımız SU dünyaya geldi...

Sevgili okur,

Bir süredir yazamadım çünkü artık minik bebeğimizin başında ailecek pervaneyiz...
12 Ağustos perşembe akşamüstü misafirimizle oturup bir gün önceki yemekteyiz programının tarifler bölümünden görüp canımızın çektiği tiramisumuzu yiyorduk. Ben uzun süren muhabbetin peşi sıra tuvalete gittim ve geri döndüğümde çişimi tutamadığımı fark edip misafirimiz Gülden teyzemden özür diledim.

"Yahu bu hamilelik resmen maskaralık, insan çişini tutamıyor bu yaşta" diyerek tekrar tuvalete gittim ki gelen çiş felan değil. Hemen doktorumu aradım ki ona gelenin suyum olduğunu anlatıp ne yapılması gerektiğini sordum. Tabi bu konuşma esnasında komik diyaloglar da gerçekleşti:
- "neredesi kızım sen şimdi?"diyen doktorum Nedim Bey'e
- "tuvalette." diyerek cevap vermem bunlardan biri... Gülden teyze ile "hadi seni götürürüm hastaneye" şakalaşmamız gerçek oldu ve 1 haftalık yepizyeni arabasına atladığımız gibi hastaneye yollandık. Arabadan inerken ayaklarımdan sularım geliyordu hala... Bu arada hiç sancım olmamasını ben garipsemiyordum çünkü herkezde bu sürecin farklı gelişebileceğini bir çok kez okumuş ve dinlemiştim.
Sıralamada sorun olduğunu anlamıştım ama bunun için suni sancı verilebileceğin bildiğimden endişelenmedim açıkçası, zaten doktoruma da güvenim sonsuz olduğu için, bana ne denirse onu yaparak strese girmedim hiç... odamıza ve beni kontrol için doğumhaneye aldılar. Eşimi ve babamı evden ayrılırken aradık. Ulaş işten geldiğinde odamıza yeni yerleşmiştik.

Muayenden sonra epidural kateteri takıldı ama ilk doz verilene kadar sancının ne demek olduğunu bir güzel anladım. Aslında insanın her türlü acıya nasıl alıştığını ve dayandığını da görmüş oldum. İlk önce çok gibi gelen sancılara eşimle oturup konuşurken, gittikçe alıştığımı, şiddetlendikçe eskisini unuttuğumu ve daha da şiddetlenebileceğine göğüs gerilebileceğini anladım. Bu arada kayınvalidemler Urla'dan, babam marmaristen ve halamlar Bornova'dan gelmişlerdi bile. Dışarıda her yarım saate bir kişi düşecek şekilde doğumun saatine bahse girmişler. Her geçen yarım saatte yenilenler hastane çıkışı patlıcanlı börek yapacak gruba katılıyor...

Doktorum ebe hanım'a "bu kıza bakarsan doğurana kadar gıkı çıkmaz" diyerek ilk dozu almama saat 9 buçuk gibi karar verilmiş oldu:) Beklerken heyecanlı fakat aslında çok rahat ve mutluydum. Sonunda ultrasondan hayal etmek zorunda kaldığımız kızımıza kavuşacaktık ve hayatımız bir daha eskisine dönmeyecek şekilde değişecekti.

Saat 00:55 gibi eşim doğumhane dışına alınıp içeride, ebe hanım, doktorum ve kızımla tek vücut tombik ben kalınca başlayan doğum 13 Ağustos Cuma sabaha karşı 1:10'da kızımızı görmemle "benim için" bitmişti:) Tabii ki doktorum benimle bir 20 dakika kadar daha uğraşarak tüm gece hastanede benimle birlikte doğumu yaşamıştı... Hastaneye geldiği saat 8'den beri iki topkek yiyerek, fark edemediğimiz bir ara evine gidip geri koşup benimle çok iyi ilgilenmişti... 




Kızımız SU;

İnsanın çocuğuna kavuştuğu o anın herhangi bir kelime karşılığı yok gibi. "Muhteşem", "olağanüstü", "çok heyecanlı", "harikulade" vb. pek çok şey diyebilirsiniz ama elinize aldığınızda koklayınca, emzirdikçe, ona bağlandıkça kelimeler yetersizleşiyor. İlk gece yorgunluk ve epiduralin etkisi bacaklarımı titretiyor, uyuşukluğum ancak geçiyor olsa da bir dakika kızımızdan gözümü alamadım. Annemler ve eşim bir kanepeyi paylaştılar, yeri geldi başlar düştü, uyuya kaldılar ama gözlerim açık olduğu her an odayı ve kızımı süzdüm. Nefesini sürekli kontrol etmek için, gözü açılırsa kendini yalnız hissetmesin diye hep onun yanında ayık olmak istedim. her an ama her an onun hala inanmakta güçlük çektiğim varlığını doya doya hissetmek istedim.

Annelik gerçekten ilk saniyeden başlıyor demek ki....

en yakın zamanda görüşmek üzere...


6 Ağustos 2010 Cuma

Bebeğimiz kocaman oluyor:)

Selamlar,
30 temmuz cuma günü doktor kontrolümüzde bebeğimizin 2740 gr olduğunu öğrndik. Yine yüzünü özenle kapayan minik kızımız bizi bu haberle çok sevindirdi:) Kocaman olmuş, kendi çapında tabi:) 40 haftanın sonu yine 1 Eylül gözüküyor, en başından beri çok istikrarlı bir biçimde devam ediyoruz. 37. haftamı tamamlayınca ilacı kesme kararı verdi doktorum. Asıl o zaman benim için heyecanlı bekleyiş başlayacak.

Pazar günü sinemada "Son havabükücü"'ye gidecektik ama maalesef filmi çocuk filmi gibi algılayan ülkemde orijinal gösterim her gün sadece 21:30'da. Ertesi gün eşim işe gideceği için inception adlı filme gittik. ben çok eğlendim:) attır tuttur, havagazı rumba bir filmdi ama yine de uzun zamandır şööle ayaklarımı uzatarak sinemada en önde oturmadığımdan bana iyi bir değişiklik oldu.Ardından da frappucino içinde değmeyin keyfime, hem de has kahve yğk kahve keyfi gibi yerlerdeki çakmaları değil starbucks caramel frappucino!

Pazardan beri işssizliğin rehavetine kapıldım gibi oldu. Salı sabahı ellerim şiş uyandım. Gerim gerim gerilmiş derim ve her parmak arası boğum gerildiği için kaşınıyor. O günden beri de limon sıkacak kadar güç uygulayamıyorum. Buna ek olarak vücut gittikçe ağırlaşıyormuş. Sabah kocaman ve ağır, löp löp et gibi hissederek uyanmak, evde ancak yavaaş yavaaaş yürüyebilmek. İnsan oturmadan önce tekrar tekrar kalkmaya gerek olmasın diye "birşeye ihtiyacım var mı?" gibi düşüne düşüne bir hal oluyor. Ama bütün bunlar küçük detaylar bence, çünkü sonuçta içimde başka biri 9 aydır yaşıyor ve artık çıkmaya çok yaklaştı, bunların olması normal...
Bugün göbeğimin kaşıntısı hat safhaya varınca yine "tatlı badem yağımı" sürdüm ve dakikasında geçti. Normalde sürekli sürecektim ama bu erken doğum riski için hastanede ebelerin hepsi tembihledi, hiç bir şekilde uyarmamak için karnımı sevip okşamamam gerektiğini. Kızımla o zamandan beri sadece konuşarak anlaşıyoruz:)


Bütün bu rehavetle geçen hafta içinde foto albümümü bitirip eksikleri listeledim, annem bugün onları fotoğrafçıda bastırdı. Bu gece gidecekleri bir nikah için kolyesine küpe takımı yaptım, ama sonra fark ettik ki kolye elbiseye çok uzun kaldı. Başka bir kolyemle değiştik, böylelikle hesapta yokken böyle basit günlük bir takımım oldu:) Ama bu haftanın en önemli olayı, tığ ile zincir çekebilmey öğrenmem oldu. Annemin elinden her iş gelirken sayısız kere öğrenip unuttuğum zincir çekmeyi bu sefer becerdim gibi... bir sonraki iletimde en son eserlerimi gösteririm artık...
şimdilik sevgiler... sıcaklarla aranız iyi olsun...