22 Mayıs 2010 Cumartesi

Bugün pek bir hareketliyiz...


Sevgili okur,
bu cumartesi serin, yağmurlu bir sabaha uyandık. Ben şahsen bu durumdan çok mutluyum zira hem evde oturup ders çalışmaya teşvik ediliyoruz böylece. Hem de pencereden içeriye yağmur kokusu girmesi çoook huzur verici. Yurt dışında şöyle paso yağmurlu bir ülkede yaşıyormuşuz gibi son 3-4 gündür. İngilteredeyiz belki, belki İsveç ya da işte kuzey Avrupa'dan sen seç beğen birini...
Güzel bir kahvaltı sonrası eşimle ayrı ayrı koltuklarımıza çekilip bilgisayarlarımız kucağımızda çalışmaya oturduk. Ben önce tabi biraz facebook, bloglar falan takılarak kendi kendimi motive etmeye çalıştım ama sonunda 2-3 slayt doldurabildim öğlene kadar.

Kızımız da sağ olsun, dün gece yediği balık ve dondurma bayağı işe yaramış olmalı ki bu havası temiz huzurlu günde pek bir kıpır kıpır oynadı durdu. Hatta Ulaş'ın yanına kalkıp gitmeme rağmen durmadı, babasına da gösterdi tekmelerinin kuvvetini:)

Umarım iyisindir oralarda kızım, bir derdin var da tekmeliyorsan, anlayamadık maalesef:) herhalde bunlar kaslarını geliştirmen gerektiği için yaptığın ritmik çalışmalardır:) Sen bol bol çalış, yeter ki güçlü gel yanımıza...

Akşam yemeğini hafif geçirmek istedi canım ve 2 haftadır aklımda olan tel şehriyeli domates çorbasını en sonunda Ulaş'ın 1 saatlik kestirmesi esnasında hazır ettim. Bu sefer soğanı ve sarmısağı rondodan geçtim, onlar kavrulurken de domatesleri rondodan geçirdim ki ağzımıza hiçbiri takılmadan lezzetleri gelsin... Bu sefer gerçekten tam hayal ettiğim gibi oldu. Tabii ki benim el ayar problemim nedeniyle yine 3 gün içilecek kadar çok oldu ama olsun, zaten bir oturuşta 2 kase içiyoruz haftasonları... Hafta içine ancak 1-2 gece götürür bizi bu karavana:)

Kısa bir akşam yemeği molasından sonra biz şimdi tekrar gömülelim işimize gücümüze,
görüşmek üzere...

15 Mayıs 2010 Cumartesi

"Doppler" günü = sonuç OK, ama bana yaramaz:)

Sevgili okur,
Bu sabah doppler ile kontrol için nükleer tıp merkezine gittik. Yol üstünden para çekeceğimiz atm kartımı yuttu ve kredi kartıma da para vermek istemedi...Evden ve yoldan sayısız kez aramamıza rağmen merkez cevap vermiyordu ve ben artık kendimden şüphe etmeye başladım tabii ki "acaba cumartesiye almak istesdiğimi sekreter anlamadı mı?" diye. Benim aklımda binbir korku kuşku ile (ya kapı duvar çıkarsa, boşuna sürükledim kocamı buralara, asabiyet olacak şimdi, bıdıbıdıbıdı diye diye...) merkezi bulduk ve meğerse telekom telefon hatlarında bişiler karıştırdığı için telefonları çalışmıyormuş...Bu da benim şansım:)
Neyse çıktık muayene odasına ve normal 2 boyutlu ultrasondan hiçbir farkı olmayan görüntülerle yine kızımızın acaba bu karaltı neresi diye seçmeye çalışmaya başladık. Eller, kollar, ayaklar, kalp, kafa derken sıra geldi kan damarlarının ve kordonun kan aktarımının ölçülmesine. Zaten bu kontrolün de ana amacı olası preeklampsi riskini erkenden görebilmek ve önlem almak. "Sağ atardamarda hafif bir çentik var ama henüz 24üncü hafta yeni bittiği için bu geçiş doğaldır" dedi uzman. Ama tabii benim içim rahat mı? hayır???

Bir sürü ölçüm aldığı fotoyu çekip kenara biriktiriyordu. Ve maalesef çekinik kızım ellerini yüzüne kapak yapmıştı, bu nedenle sadece bir aralık ağzını çok güzel bir şekilde gördük. güzel çizilmiş dudakları var. Bana pek benzemiyor, daha dolgun babası gibi. Umarım böyle devam eder. Ancak evde bize verilen CD'de gördük ki muhteşem uzmanımız sadece çıkış aldığı 4-5 tane resmi cd'ye kaydetmiş. Benim için önemli tek nlayabildiğim dudak fotosunu kaydetmemiş... Bugün bir hafiiiiffff uğursuzluk dolanıyor çevrede ama ne bakalım haıyırlısı...

işte size W25 (24+4) durumumun fotosu:)

13 Mayıs 2010 Perşembe

süper haberler var...

sevgili günlük,
artık günlük demeye başlayacağım çünkü bana yorum dönen yok. Ya akrabalarımdan oluşan okur kitlem sessiz sakin hayatımın akışını müdehale etmeden izliyor ya da gerçekten burada günlük tutuyorum:)

Çok güzel haberler var.
1) şeker testinden geçtim, hem de iyi bir skorla, yani hamilelik şekerim yok:)
2) Shangai konferansının full paper teslim günü 15 gün uzatılmış:)
3) istanbul biletimi aldım, jüri üyelerim büyük ihtimalle belli ve kısmetse günü değişmeden bir jüri görebileceğim:)

Bunlar çook süper haberler benim için. İş yerindeki işler gittikçe artarken en azından okul kısmısı azıcık yoluna girince seviniyorum.

Cumartesi günü de kızımın 3 boyutlu haliyle karşılacağız bakalım...akşamına belki tasarım festivali kokteyline gidebilirim...life is full of events that I shouldn't miss...zor benim işim azıcık.

Ne olur 15 hazirandan sonra ayağımı uzatıp kitap okurken uyuyakalma lüksüm oluşsun...ne olurrr....

hoşçakalın...

12 Mayıs 2010 Çarşamba

çok sinirliyim ve çok üzgünüm, sadece hormonlar mı suçlu?

Sevgili okur,
aslında şu anda ya uyuyup dinlenmem ya da konferansa yazı yazmam lazım. Ama şu ruh halimi anlatmalıyım yoksa bööö diyip tekrar ağlayacağım...

Geçen çarşamba tezimizi teslim ettik, tutanağı imzalattık. Ama bu 100 küsur sayfa geçen çarşambadan beri -yani bugün itibariyle tam 1 hafta eder- (haftasonunu çıkar, hadi kibarlık edeyim o da benim insanlığım!) 5 koca gün tez danışmanıma teslim edilememiş. Ben de bunu hasbel kader farklı amaçlı bir bilgiledirmede öğreniyorum, teslimden tam 6 gün sonra.. Jüriye 3 haftadan az kala danışmanım ne ara okusun, geri dönsün, ben değiştireyim de jüriden 4-5 gün önce yenisini bastırayım da tüm jüri okuyabilsin öncesdinden...

Sinirlerim çok bozulduğu için ağladım, ağladım, bağırdım, çağırdım ama kime? neye? Ben burada zevk olsun diye kendimi her sabah uyandırıp Manisa organize sanayi yollarına vururken çok yoğun bir tempoda çalışan bölüm sekreterliğimizce tezim 120 metreyi kat edemedi diye mi üzüldüm acaba? Gerçekte, tabii ki de insan ne yapıyorsa, ne okuyorsa kendine yapıyor, okuyor... en azından okumak-yazmak içinde bulunduğumuz toplumu maalesef çok değiştirmiyor ama bunu bu kadar emek harcadıktan sonra hissetmek çok da hoş olmuyormuş...yine de dokundu bana... uff, herhalde sadece hormonlar:)

Benim karnımdaki canlıyı stressiz büyütebilmek, sağlıklı doğmasını sağlayıp, bebekliğinde de sıkıntısız bir bebek olmasını sağlamak adına gün boyu iş yerinde atlatmaya çalıştığım kriz anlarını bir görebilsen okurum. Benim stressiz hamilleik geçirmem onun sakin bir bebeklik geçirmesini sağladığı artık gün gibi aşikar bir bilimsel gerçek. Hamileliğimin son 2 ayında kızımı düşünmek ve ona odaklanarak hazırlık yapabilmek mümkün olabilecek mi, jüriden sonra göreceğiz, yoksa bu da mı hayal olacak, yine yeni yeniden mi planlarım bozulacak? acaba kaderde ne yazılı...

Ben bu gece konferansa yazımın outline'ına bakacağım, dün gece oluştururken sızdığım omurgayı işlemeye başlamak lazım. Çünkü öğrenci olarak görevim bu. Ben elimden geldiğini ortaya koyarak çalışmayı prensip edinerek büyüdüm, şimdi de farklısını yapamam... Umarım herkez böyle yapabilir...

8 Mayıs 2010 Cumartesi

Varan 1: tamam:) - teslim tesellüm:) anıları

Sevgili okur,
bu haftanın salı akşamı annemle bir Sabiha Gökçen'e oradan da acıbademdeki Bihtoş kankamın evine çufçufladık. Gece 11 gibi eve attık kendimizi. Sağ olsunlar miniğimi de sağlıklı besleyecek süpper bir kahvaltı sofrasıyla o saatten sonra iflah olmayacak midelerimizi durulttular:) Valla şu tezü bitireyim diye geç yattığım için kafam "yastıııkkkk" diye bağırınıyordu kaç gecedir :)geceledğimiz oda müthişti, sağolsunlar...

Ertesi sabah atlatık taksiye Üsküdar'a, oradan motorla Beşiktaş'a. Teslim badimi beklerken annemle sandviçlerimizi yedik. Annem arkamızda elinde tırtırtır minik çekçek valizimizle, Sinem ile ben öyapıtlarımızla (!) çıktık okul yoluna. Ancak öyle hemen olmaaazzz...öğlen vakti bir posta orada bekledik, bu arada da tutanak zbıt vb gibi imzalatılması gereken devlet evrakını bulduki bastık, daışman hocamızı bulup imzalattırdık. Hatta biraz yol keser gibi oldu yemekhane kapısında ama kısmet:)

İmzalarımız tamamladığımız gibi bölüm sekreterimize koştuk ve eserlerimizi kendisine teslim ederek bu günlük bu iş biter dedik. Annem bunu kayıt altına bile aldı, yakın zamanda ekleyeceğim:) Gecenin bir yarısı evine vardığımız, ancak bir gözümüzün görebildiği ev sahibimizle buluşmak üzere caddeye uçarcasına koştuk. Yazık, annemin yine elinde çekçek, peşim sıra ordan oraya sürüklendi durdu:) Beyaz fırında 1,5 saatlik bir moladan sonra Kozyatağı Havaş'a koşturduk. Otobüste tam uyuyalım dedik ama yol bitti ve havalimanına vardık:) Uçakta klostrofobik bir yolcunun önünde oturmam dışında çok normal bir uçuşla 9:40 da indik, 11 gibi de Karşıyaka'ya vardık.

Annem benden daha az yorulmuş olsa da ikimiz de gün içindeki koşturmacadan hayli etkilendik. Ama herşey yolunda gitti ve teslim kısmı bitti. Şimdi darısı makalemin ve jürimin başına...

Ertesi gün yorgunluktan çok zor geçti ama akşam artık vücut koyuverdi ve dayanılmaz bir baş ağrısına burun tıkanıklığı eşlik etmeye başladı yine. Perşembe gecesi sabah 4'de bir minosetle ancak sabahı ettim. Ama olsun şimdi iyiyim ve ve makaleye başlamaya hazırım...en azından uykumu aldım:)

Darısı senin başına sevgili okur, ne iş yapıyorsan alnının akıyla bitirebilesin...