29 Aralık 2011 Perşembe

İyi Uykular Anneanne...

Merhabalar,
Bu satırlar yeni yıl öncesi biraz hüzünlü olacak ama hayatta hem hüzünlü hem mutlu anlar var. Kızım doğduğunda ailemizi nasıl mutluluğa boğduysa, onunla bir tüm yaşlılarımıza bir yaşama sevinci aşılandıysa, zaman geldi çattı ve Su kızımın büyük anneannesi 27 Aralık Salı sabaha karşı aramızdan ayrıldı. 2. torununun çocuğunu da görme şansını yakalamış eski topkraktan sıradışı bir kadındı benim anneannem.

bu satırları okursa annem beni eksiklerim için bağışlasın(!). Anneannem sıradışıydı çünkü,

Çok zor şartlarda babasız büyümesine rağmen ona dökülen emeklerin karşılığını verip Ticaret lisesini bitirdi. Lise yıllarında şiir yazmaya olan düşkünlüğü sayesinde kendi lisesinin marşını dahi yazdı.

Aynı yıllarda yazdığı hikayeler gazetede yayımlandı, onca şehri subay olan dedemle gezerken şiir yazmaktan hiç vazgeçmeyip (neyse ki:) bazılarını biriktirebildi. Geçen yıl içinde onları küçük bir kitapçıkta toplayıp bastık. (Çok da güzel oldu anneannecim:)

Döneminde dedemle aralarındaki yaş farkına rağmen gönlüne uydu ve evlendi. Dedemin ailesinin karşı çıkmalrına rağmen(!)

Yine döneminde kadınların çoğu evde otururken o lise mezuniyetinin kıymetini bildi ve çalıştı. Hem de Türkiye'nin en karışık olduğu dönemlerde...

Dedemle yıllar içinde yurdu dolaşırken iki evlat büyütüp, onları okuttular, meslek sahibi yaptılar.

Su kızım,
anneannen seni ilk kucağına aldığında o kadar mutlu o kadar mutlu oldu ki:) Seno sırada dünyaya alışmakla meşgüldün ancak sonradan anneanneni çok güldürdün çok eğlendirdin. Krem kutularıyla oynadın, onda dans ettin, hayata bağladın. teşekkür ederim.


iyi uykular anneanne,
seni uzun aralıklarla ziyaret ettiğim için beni affet. Sevgimden şüphen yoktu eminim, bizi cennetten gözet...

sevgiler,

11 Aralık 2011 Pazar

dere tepe yürür kızım

kuzum,
köye gidişlerimiz nedense uyumadığında -ve nedense artık uyumuyorsun- çok sıkıntılı olabiliyor. Özellikle kolay uyuyasın diye uyku saatine denk getiriyorum ama bana mısın demiyorsun!!!ZIn ZIn ZIn kafamda çınlıyor sesin. İstemiyorum hiç ağlayasın ama otokoltuğunda oturman şart. Veee yeni koltuğunda ilk maceramız, pek tabii ki, köye doğru oldu:) Kısa mesafe sayılır ama sen yine de sıkıldın. Yerinde durduğun baki değil çünkü, 45dk koltukta bağlı kalmak sana da sıkıcı geliyor tabi. Pepe kartları, kap kacak, yanıma aldığım "deli çantası"nın içinde yok yok! kitap, oyuncak, su, bisküvi, kutu kapakları, resimli yazılı her türlü kağıt parçası, bilzeikler, kolyeler, anahtarlık, eski bir kumanda, eski cep telefonum, vb. Biri kapıp kaçsa, hayal kırıklığı yaşar:)
Sonuç olarak yolculuk sonunda "uykusuzsun, uykusuzuz" :) Neyse sen mutlu mutlu arabadan babaanneye el sallıyorsun bahçeden girince. Bir de arabadan inince sırtın ıslak diye sıcacık salona koşturuyoruz üzerine, yine de artık yabancılama devrin geçti. Dedene de alıştın, onunla oyunlar oynadın bu haftasonunda. Elini dizine koyup "pat pat pat " sevdin ve laf anlatmaya çalışır gibi bir ifadeyle oyuna davet ettin. Sağolsun, babaannenin peynirli poğaçasından ilk poğaça deneyiminde bu haftasonu gerçekleşti:) Süperdi ben 3 tane hüplettim, sana yarım. Henüz sana unlu mamül yok yavrum.
Şansımıza ilk gün esinti hafif, pazar günü ise hiç yoktu.
Babaannenin sana yaptığı multivitamin türlüsünü yoğurtla kaşıklarken fotoların:

Yemek sonrası babaannen ben yemek molası alırken sen on kitap okuyordun. Hani şu 8 aylıktan beri inatla elinden bırakmadığın kitaplarından...umarım hayat boyu kitap sevgin devam eder.

Babanla dışarı çıktınız, bol bol da yürüyüş yaptınız. Henüz "hep" doğru zamanda demiyorsun ama güzel güzel baba ve dede çıkıyor o minicik ağzından. üstündeki ipleri merak etme sen hissetmeyecek şekilde tutuyor Sürekli taşlarda düşüp kalkarsan zaten üstünü kaşıyıp yara ettiğin ellerinin bir de içleri yara olsun, kafanı gözünü taş vurup benim aklımı korkudan çıkarmayasın diye bir önlem sadece. Hem sürekli iki büklüm gezerse baban senin peşinden beli ne olur ne olur kuzum?
İşte buyur bu güzle nalardan makineye saldıramayacak kadar uzaktan ve sana çaktırmadan çekebildiğim kareler:


eve döndük... kapalı mekan, kış, evimiz neyseki sıcak ama sana darallar gelmesini anlayabiliyorum, bize bile gelmiyor mu? Trafik deli saçması, yandaki komşuların bitmeyen kavgası, alttaki ganyan bayinden yükselen bağırış çığırış... Ama yine oyun yine yine oyun peşindesin uykudan sallanana kadar...

5 Aralık 2011 Pazartesi

Kızımın gündeliklerinden 2

Merhabalar,
kızımın 16. ayı içindeki gelişiminde konuşmak, bıdır bıdır anlatıp anlaşılmadığını anlayınca sinirlenmek, televizyondaki çizgi film karakterlerinini bazılarına gülüp bazılarının hareketlerini taklit edip bazılarına hiç pas vermemek gibi pek çok şeyi sayabilirim. Aslında konuşmak 14.ayda başladı. Ama gün geçtikçe daha da bilinçli bir hal alıyor. Bu konuda kesin bir mihenktaşı koyabilmem mümkün değil.

Geçtiğimiz 2 hafta boyunca babamız yurt dışı seyahatinde diye babamlarda kaldık. Dolayısıyla Su yatana kadar anneannesiyleydi. Onunla bağları çok farklı. Beni ne kadar canı sıkıldığında bir kaçşı olarak görse, göğsüme yapışsa da, ben kızıp birşeyler yapmasına izin vermeyince gideceği kişi anneanne oluyor. Çünkü annem sağolsun Su'yu hiç üzmüyor. Kendi beli büküldü, tek dizini tam kıramıyor, sindirimi için ilaç alıp duruyor ama SU denince akan sular duruyor, önce onun istekleri oluyor. Tehlikeli bir yolda mı ilerliyoruz, bilmiyorum ancak ben yine kafama doğru gelen yerde kızıyorum, ağlaması gerekse de tehlikeli şeylerde "hayır" diyorum. Ne yapayım, kendimi de değiştiremem ki?

Benim kızım diye demiyorum; cintorik, bunun farkında olduğu için (1 yaşını yeni bitirmiş olması hiç fark etmiyor- minik birer cin onlar!) bunu kullanmasını çok iyi biliyor ve canının istemediğini yapmamak konusunda annemi çok güzel kullanabiliyor. Onun yanında ben gerçekten terör saçan despot masal kralları gibi kalıyorum. özellikle de yemek yedirirken:)

Son bir hafta boyunca "baba nerede?" sorusuna fotoğrafımızı gösterip "baba" diyen minik kuşum, babamız döndüğünde tek söz etmeden boynuna sarıldı. Elini yıkaması için bile birlikte tuvalete gittik, ben bir süre kucağıma aldım da eşim elini yıkayabildi. Nasıl da özlemiş kuşum babasını...

Babasıyla bu akşam bir fotoğrafını çekeyim de görün kuzular nasıl sarmaşıyor.

sevgiler.

28 Kasım 2011 Pazartesi

Kızımın gündeliklerinden

Sevgili okur,
ne zamandır yazacağım, hep araya abuk subuklar giriyor. Kızımın hızlı akışını not etmekte güçlük çekiyorum. Ama güzel anıları buraya kayıt etmek lazım.Gece uykuya dalma, uykudan uyanma, alt alma, yemek yeme, dışarı çıkma, içeri girme, televizyonu açma, çizgi film izleme, oyun oynamanın değişik varyasyonları, hemen her aksiyon artık belirli tepkilere gebe süreçler bizim için ve hepsinin detayları kendine özgü. Hepsini not etmek lazım. İşte gece uykusundan bazı detaylar:

Sevgili kızım;
senin meme emerken ellerini tırmık yapıp saçlarımın arasında geçirmene ve yakaladığın tutama tutunup kolunu havada sallamana bayılıyorum. (Mısır püskülü saçlarda tutunamayan eller yüzüme değdikçe de severmiş gibi yapari ama çıkan sesden hoşlanırsa bildiğin tokatlamaya geçilir. Aynı ses annenin bağrında daha iyi çıkıyor diye anne gelen tokatları oraya yönlendirir:)

Sonra memeyi emip emip sonra posta koyarmış gibi dönüp sırtını uyumaya çalışmana bayılıyorum.

Minicik ama bez ile tombiş görünen poponu bana döndükten tam 5 sn sonra yüz üstü dönmen, 5sn sonra yüzünü bana dönüp, 5 sn içinde de henüz çok uykun gelmemişse gülümseyerek sesler çıkarmaya çalışıp tepki vermemi beklemene bayılıyorum. (ama biliyorum ki hepsi uykuya dalma sürecini bombalama eylemleri:)

Uykun göz kapaklarına galip gelene kadar sağa, sola bacaklarını ata ata popo merkezinde saat gibi dönmene bayılıyorum.

Gerçekten dalana kadar üzerine değen her türlü pike, örtü, yorgan benzeri soğuktan koruyucuyu inatla üzerinden atma eğlemindeki tutarlılık da saygı uyandırıcı. Ancak anne çok yorgunsa, bebeğim inan çok zorlayıcı oluyor:)

15 buçuk aydır her sabah -ne hikmetse- saatin 6:15-6:30 olduğunu hissedip uyanmak için mızmızlanmaya girişmen de bilakis etkileyici. Ancak haftasonu ayrımında bulunmanı isterdim:) Bu bir dilke tabi, gerçek olmayacağını biliyorum ama büyüyünce anlarsın ne demek istediğimi:)

Yemek yeme ritüellerini fotoğraflarla desteklediğim bir gönderi akabinde gelecek. Şimdilik gündüz uykusu pozunla yetin bakalım, zira gece uyurken odanda foto çekemiyorum:)

sevgiler...

17 Kasım 2011 Perşembe

bebeğimleyim...

Slm okurlar,
kızımın kısa bir uyku arasında iki gündür evde olduğumu ve bebeğime evimde kendi başıma baktığımı belirtmek istedim. Hiç kolay olmayan bu zorlu uğraşın ilk günü öğleden sonra kızım "pepee" krizine girip sabahtan beri uykusunu uyumamasının ajitasyonuyla ortalığı birbirine kattı. Sürekli zın zın zın gözünde damla damla yaşlar. Sabah 8den akşam 5'e kadar uyanık kaldı ve bir sızdı tabi gece 22'ye kadar uyudu.

Sonra naaptın Su? Kalkıp sanki oyun zamanıymış gibi başladık gülücüklerle ortada oyuncakları ordan oraya sürüklemeye. Ben de ılınsın diye çıkardığım dolmasını dolaba geri koyup artık pirinçli sütlü mamadan azıcık yaptım ki şişkinlik yapıp olmayan uykuyu hepten kaçırmasın. Uyumamız 1'i buldu. Peki bu sabah uyanmasını etkiledi mi? hayır!!! Sabah bizimle bir mesaiye gitmek için hazır uyanan kızım yine 6:15 dedin mi cinlik yapmaya başlamıştı yatağında. Neyse kahvaltıdan sonra babam geldi de evden çıkarttık ve azıcık hava aldı. Yürüyüşümüzün sonunda da uykuya daldı. Arabasından yukarı yatağına koyarken bile uyanmadı, dilimi ısırayım.

Gelelim eve olmamın nedenine... Dayım kulağın altındaki lenf bezlerinin tıkanması/kireçlenmesi gibi enteresan bir nedenden şişen boynundaki bu rahatsızlığı gidermek için bu sabah ameliyat olacak. hatta şu sıralar ameliyatta. İyi ol dayı, çabuk iyileş. Aklım iki gecedir hep sende. Umarım çarçabuk atlatırsın.

Bugünün anısına:) kızımla sabah çamaşır koyma macerası....

11 Kasım 2011 Cuma

Anne Dostu Toplum

Merhaba dostlar,
ne zamandır değinmek isteyip vakit bulamadığım, daha doğrusu bahsederken hakkını vereyim istediğimden "geniş zamanlar" beklediğim bir konuya değineceğim. Geniş zaman bulduğumdan değil, bu konu artık iyice aciliyet kazandığı için!

Anne dostu toplum'dan ne anlıyoruz? Annelerin haklarını biliyormuyuz? İşyerinde hor görülüp, değil etik-insani; yasal hakları bile göz göre göre çiğnenirken ağzımız açıp bir kelam edebiliyor muyuz? Ya da bu haklar nasıl oluyor çiğneniyor? kim çiğniyor? Çiğneyenleri de analar doğurmadı, ağaçta mı oldular?

Bu sorular uzar gider de bunların sadece bazılarına cevap niteliğinde olacak aksiyonların alınabilmesi için iş yine "doğuran", "emziren", "çalışıp çabalayıp büyüten" annelere kalacak gibi. Emzirme platformu yeni bir gelişim ile "Anne Dostu Toplum Platformu"na dönüşmek için çalışma halinde....

Bu dönüşüm ile ilgili geniş bilgiyi anne-dostu-toplumdan-ne-anliyorsunuz linkinden bulabilirsiniz.

Ben kendim cevaplarımı vereceğim, buyurunuz tartışalım, gelişelim, çoğalalım!Sesimizi ancak çoğalırsak duyurabiliriz.
Benim annedostu toplumdan anladığım nedir?
Anne dostu toplum, anne adayına ve anne olana önce insan, sonra da anne olduğu için omuzlarındaki doğal sorumlulukların farkındalığıyla yaklaşan toplumdur. Anneden beklentiler anne olduktan öncesiyle sonrası şekliden iki dönemden oluşur aslında ve bunun farkında olan toplum anne dostudur. Anne olduktan sonraki ekstra sorumlulukları, içinde olunan duygu durumunu bilerek anneye maddi manevi destek olabilen toplum anne dostudur. 

Kendi başımdan geçenlerden (aile içi deneyimler ve işyeri maceraları) ve yakın zaman önce okuduğum loğusa hikayelerinden sonra Türk toplumunun anne dostu olmaya son derece uzak görüyorum. Bebeğine önce çok sevimli gülücükler atarak karşılayıp ağlamaya başlayınca aynen surat değiştirenler mi, bebek arabası daracık masalar arasından geçerken tekerler bir yere takılırsa yardım edeyim diye yanaşıp offlayıp puflayan çalışanlar mı... neler neler... çocuk giyeceklerine, yiyeceklerine şerefsizce abuk subuk maddeler katarak üretim yapanları..neyse akla gelmesin bile sütümüz kaçar...

Annelerin toplumda karşılaştığı en büyük üç sıkıntıya örnek: 
1) Toplumda emzirme son derece namahrem ve anne topluma açık alanda emziremez. Bu akıl almayan ve kadını eve kapayan zihniyetin uzantısı olgu toplumumuzda hala güçlü. 
2) Yeni doğan her ağladığında nedense önce anne değil de çevresindekiler tarafından "aç olduğu" kanısına varılarak annenin yetersizliği ve mama gereksinimi öngörülür. Oysa annenin sağlığı  ve annenin süt üretimi koşulları düşünülerek destek olunmalı, annesütünün yetip yetmediğinin ölçütü bebek ağlasıyla kıyaslanmamalı. 
3) Doğumdan bir ay sonra işyerinden telefon açılıp "ne zaman başlıyorsun?" diye telefonla taciz etmekten, işe başlanınca arşiv odası, depo köşesi, tuvalet gibi yerlerde sütünü sağmaya "izin" vererek evdeki bebeği anne sütünden etmeye çalışmak da gelişen toplumumuzun yeni alışkanlıklarından sanırım.

Anne dostu işyeri dendiğinde aklıma öncelikle annelerin kolay ulaşımında temiz elektrik prizi ve soğutma cihazı bulunan bir emzirme odası tanzim edilmiş olması. Anne dostu işyeri süt iznini topluca kullandırıp, isteyene yasal hakkı olan ücretsiz izni veren işyeridir. Anne dostu olan işyeri, işe bayan alırken onu erkek egemen yapısında ezebileceğini düşünerek değil, onun ileride anne olup iş planını buna göre yapması gerektiğini öngörerek işe alım yapan işe yeridir. İşyeri performans değerlendirilmelerinde anne olunması nedeniyle "performans düşüklüğü" iddia etmeyen, bilakis şirketin yararına esneyen çalışma saatlerini gerektiğinde "anne" lehine esnetebilen işyeri anne dostudur.

Çalışan bir anne olarak işyerinde yaşadığım en büyük sorun emzirme odası olmadığı için sağım yaptığım odalarda rahatsız edilmem oldu. Sağlık nedeniyle ücretsiz izin istediğimde ancak bir hafta sonra kendi ücretli iznimden 15 gün lütufmuş gibi verilip eve gönderilmem de ayrı bir hayal kırıklığı oldu. Çalışan annenin bir sorunu da, Türkiye'nin "ya tüm gün çalış ya hiç çalışma" şeklindeki işyapısı nedeniyle çocuğuna bakmayı öncelik edindiğinde ailenin ekonomik olarak çok etkileneceği gerçeğiyle hep ikilimde yaşamasıdır. Aslında çocuğuna bakmayı öncelik edinmek hala pek çok aile için bir lüks. Oysa hayatta geri gelmeyecek bir zaman dilim aynı zamanda. Acaba kaçımız çocuğuna kendisi bakmak amacıyla, çocuğuna iyi bir gelecek sağlamak için para kazanmayı bir kenara  itebiliyor? ya biriktireyim? ya da biriktirmeyeyim ama en bakayım. Bu büyük ikilemde kalmak da en büyük zorluklardan biri. Benim elimde sihirli değnek olsa işte tam buraya bir nokta vuruşu isterdim. Sabah insani bir saatte işe gidip, insani bir süre çalışıp, adaplı bir saatte evime gelip, evin yemeğini hazırlayıp çocuğumu doyurup, evime ve kendime bakmak için insani bir süreye sahip olmak isterdim. Belli çalışma saatinin gerekiyorsa bir süresini ofiste, belli bir süresini evden çalışmak isterdim. İşte sihirli ya bu değnek ne güzel hayaller kurdurttu bana...

Haydi, anne adayı arkadaşlarım, emziren anneler, emzirmiş, çocuğunu büyütmüş ama bu sıkıntıları okuyunca dün gibi hatırlayan anneler, siz de sesimize katılın. Çoğalalım.

Sevgiler.

23 Ekim 2011 Pazar

Su kuzum keşifte

Bu haftasonu köye gidip son güneşli havalardan faydalanaıp temiz hava aldık. Devam eden inşaata bakıp "nasıl bu kadar büyük hatalar yapılır"ı tartıştık:) ben inşaatı yapıyor olsam bunu yapabilir miydim? gibi sorularda dolandık köy yollarında. Kuzum da babaannesiyle çok güzel vakit geçirdi. Çevreyi pek merakla ve bitmek bilmeyen ıh ıhlarla inceleme sevdasında...


Hep dışarıya çıkmak istiyor, aklı fikri "kedi var mı? kuş nerde? Dede ne yapıyor? incirin yaprağı, asmanın meyvesi...diye diye liste upuzun. Şehirde görmediği bir bütün yaşam burada. O yüzden sürekli işi gücü bu yere kadar cam kapıyı nasıl geçerim, nasıl dışarı çıkarım diye düşünmek oldu uzun süre...

19 Ekim 2011 Çarşamba

14 ay - 2

Ekimin 2. haftası, kuzu görev başında.
görev (genel hatlarıyla): sevimlilik kisvesiyle her delik karıştırılacak.
bugünkü vukuat: Aslında bu olay bir süredir yapabildiği birşeymiş ancak akşam yemeği esnasında ilk kez vuku bulunca ben de ilk kez görebildim.
Kuzu biz yemek yerken alıp başını oraya buraya deli fişek gibi giderken müzik setini görüyor. Önünde minicik ayakları üzerinde uzanıp tuşlarına basıyor ama rastgele değil. Açıyor, ve radyosu çalmaya başlayınca bize dönerek sevimlilik suratı takınıp kollar havaya, hemen oynamaya başlıyor.

Birkaç saniye sonra hop öbür düğme. Bu sefer radyo susup, kaset kapağı açılıyor. eliyle kaset kapağını itiyor. Tuşların tüm fonksioyonlarını bizimki deneyimlediği için, bi 10-15 dk bunlarla ciddi ciddi oynuyor. Sonra yemeğimiz bitene kadar alt dolabın kapağını açmaya çalışarak ıh- ıh -ıh lıyor. Meğer kuzu oradan kaset ver bene demek istemiş.

Eh dana annesi! Hampur humpur kafanı yemeğe gömeceğine acık dinle de anla değil mi?

selam olsun her minik cimcime ve minik fırtına annelerine...

17 Ekim 2011 Pazartesi

14 ay doldu...

Eveeet,
 bir yaş derken yok fuar için Berlin'e gitmem, 1 yaş aşılarından sonra bir aralık bulup kısacık bir doktor kontrolü ve bir de kuzumun orada zımbalanması, babasının bir hafta kadar Almanya seyahati, bir haftasonu arkadaşlarımızla ikinci deniz maceramıza Özdere'ye gitmemiz, ardından benim bir haftasonu Talin'e gitmem derken. Eylül de bitti.Ekim ortalandı. Kuzumun.13. ayını anlayamdan 14ç ayı da bitti. şaşkınlığımı ancak atlatıyorum ve 14. ayının içindeki aktivitelerine (benim için absürt olanlarına) değineceğim.

1 yaşına varmadan bendeki takı tukuya pek bir meraklı olan kızım çekiştirmesin diye çoktandır ben de unuttum takı nedir. Oysa Su öncesinde alevde cam boncuk yapan, kemeraltında bir yıla yakın ustaların ustasından ders alan bir kişiydim:) Şimdi ortadaki odada kutularda gün ışığı bekliyor alet edevatlarım. Neyse, konuyu kuzuma getirebilirsem; onun da bu takı ilgisi benden geçmiş diyeceğim. Kolye küpe ne varsa deliriyor. Elien alıp illa bakacak. Ancak bende olmayan "kendine bakımı"! Saçını iyice uzadığı ve gözünün önüne geldiği için tepesinde fıskiye yapmaya alıştırabilmiştik. (toka mı, asla! tokalar oyun içindir bir de büyüklerin takması için - Su asla kafasına bişi değdiremez!!En azından bütün yaz bizi fitil etti) Saçını taramayı öğnemiş gibi hareketler yapması ama saçlarını daha da karıştırması çok komik oluyor.

Ekim başında, bir sabah kahvaltısı sonrasında kuzu elinde bir mama broşürünü kapıp ıh ıh ıh diye anneme götürür. bizimkiler tok olduğu için mamayla ne işi olacağını önce anlamazlar. Ancak bir süre sonra babaannemin yardımcısı Nursel abla, ben anladım diyip bizimkinin saçının fıskiyesini resimde mama yiyen kız gibi ikiye çıkarır. Bir minik kfadan iki yana hafifçe eğilmiş iki fıskiye. İşte kızımın süslülük emaresi:) Ben de saçımı iş yerinde tarıyorum çoğu zaman:) Bu da benim berduşluk emarem:)

Umarım kuzum böyle devam eder:)

27 Eylül 2011 Salı

Leylek havada...

Sevgili okurlar,
bu sene leyleği havada gördüm ama ben hatırlamıyorum galiba. 23 Eylül gecesi Estonya'nın başkenti Talin'de gerçekleştirlecek bir ödül törenine bölümümüz adına ben katıldım.
Design Management Europe (DME) denen bir organizasyonun her sene başvuran firmalardan kendi kategorisi içinde tasarımı yönetim sistemine en iyi şekildeentegre etmiş ve bu nedenle inovasyonla, yenilikçilik anlayışıyla markette yükselmiş olmasını değerlendiriyor. Bu değerlendirmeyi de doldurulan bir survey be 2mx0,8 m bir poster anlatımıyla yapıyor. Bölümüze yarışmalardan sorumlu arkadaşım doğum izninde olduğu için bu sene yarışmalarla da ben ilgilendim. Poster yapımı görevi de ben ve bir başka bölüm arkadaşıma verildi. Diğer işlerimizin ve hatta yarışmaların yoğunluğu sebebiyle ancak yaklaşık 2 haftalık bir çalışmayla ortaya bir poster çıkardık. İlk 3'e kaldığımızı öğrendiimizde accaip sevindik çünkü bu ana kadar bunu da yapamamıştık.

Kendi kategorimizden ilk 3 içinde kimin büyük ödülü alacağı ancak ödül gecesinde söylenecekti. Ben de bu yüzden açıkçası bu galaya birinin mutlaka mutlaka gitmesi için çok üsteledim. İyi ki de yapmışım. İlk 3 içinde yer alıp da adı anons edildiğinde sahneye çıkmayan hiçbir şirket olmadı. hatta herkes 2şer 3er kişi gelmiş. Tek başına orada olan bir tek ben vardım:(

Her neyse büyük ödülü aldık!!! daha nasıl söyleyebilirim bilmiyorum ama çok mutlu ve gururluyum çünkü katıldıklarımız arasından alınması en güç olanı, en akademik olarak değerlendirilebilecek olanı bu yarışmaydı.
Kuzumdan ayrılıp, soğuklara karıştıysam da çok kısa süreli olduğu için problem olmadı.

Gez gör arpacık kısmında Talin neye benziyor, sokak sokak anlattım. Gidip görmek isteyenlere, ya da gitmeden öğrenmek isteyenlere bir sürü detay vermeye çalıştım.

iyi seyirler....

Not: www.designmanagementeurope.com sayfasından posterimizi görebilirsiniz:) zaten anasayfada "in the spotlight" bölümündeyiz:)

4 Eylül 2011 Pazar

IFA'dan cok kısa... - 1

Merhabalar,
şu ana kadar aslında her yıl gittiğim ancak hiç yazmak için bakmadığım IFA fuarından ve Berlin maceramdan kısa da olsa bahsedeceğim. Bu sene fuar macerama "emzirme" de eklenince bazı minik yararlı olabilecek detaylar da ortaya çıktı.


IFA her yıl düzenlenen Avrupa'nın en büyük tüketici elektroniği fuarı. Ben de Vestel Elektronik endüsriyel tasarım bölümünden fuarlarla ilgili kişi olduğum için her sene bu fuara başlamadan 2-3 gün önce giderek standdaki eksik gedik bir durum varsa onu kapatmaya, çıkabilecek herhangi görsel bir bozukluğu engelleyici tedbirler alınmasını düşünmeye çalışıyorm. Çıkan bir probleme anlık çözüm üretmeye çalışıyorum, falan falan...IFA'ya gidişim Ağustos sonu 28'inde oldu ancak SU'dan çok uzak kalmak istemediğim için 1 Eylül'de dönmek istedim. Fuar ise 2'sinde açıldığı için bu sene fuarda neler olup bittiğini yazamayacağım, kısmet seneye...


Bu sene stand çalışmasına 3 satte bir sağım rutinimi de ekleyince enteresan bir durum oldu. Otelden çıkmadan sağım, öğlen standda kapısı ve elektrik prizi olan her hangi bir delikte sağım, akşam otel odasına koşup sağım, yatmadan önce tekrar sağım diye günde 4 kere de olsa işi düzenli tutmaya çalıştım. Her gün sağım yaptığım sütleri poşete aktarıp aynı günlük olanları birleştirip otelin mutfak katındaki derin dondurucuya koydum. Geri döneceği otelden çıkış saatine kadar stlere dokunmadım. Çıkmadan hemen önce; bir yerine bişi olunca soğuk-sıcak kompres yaptğın jel paketlerinden (onları da son gün buzluğa atmıştım) bir iki tane ile çevrelediğim taşlaşmış süt poşetlerini içi koruyuculu yemek taşıma çantasına attım, onları da valize tıkıştırdım. 


Sütleri yanımda götürmedim zira yolda Hanslara bunu nasıl anlatabilirim bilmediğim gibi kargo bölümünün en soğuk bölüm olacağını düşünmüştüm. saat 15:15de otelden ayrılıp Munich aktarmalı olarak İzmir'e gece 22:45de indim. Köyde babasyıla ramazan tatilini geçiren kuzuma kavuşmam gece 00:30'u buldu. Ancak süt poşelerinin bazıların kenarları henüz yeni yeni sıvılaşmaya başlamıştı. Hemen hemen hepsi taş gibiydi. Zafer (!) :)


Kuzu da tam 1 gibi uyanır, meme ister. Hemen kıvrıldı koynuma yavrum benim. Yine koyun koyuna yattık derin köy gecesi sessizliğiyle...


iyi gezmeler sizlere de...

13 Ağustos 2011 Cumartesi

Doğum Günü Etkinliği - 2

Şimdi beni görgüsüzlükle eleştirecek sevgili okurlarım. Lütfen klavyeye sarılmadan önce farkl ıiki lokasyonda doğumgününe çok yakın zamanlarda bulunulduğunu ve bu iki eş-dost grubunun da pek tabiiki minik şerefine bişiler yapmak istekleri olacağını düşününüz. Ben de pek tabiiki eğlence olsun, aktivasyon olsun, hem de kızıma neşeli bir gün olsun diyerek her tür olayda yer alırım tabi. Ama köyün yarısı akraba diğer yarısı tanıdık olunca bizim düğünün arkadaşlarım ve bizim taraf çağrılmamış hali gibi oldu nerdeyse:) Pek de güzel oldu. Neredeyse 20 küsur kişi vardık...

Neyse başa sarıyorum. 13 ağustos cumartesiye eleceği için kayınvalidemin de adağı vardı, Bu iki olayı birleştirip tavk pilav ve pasta organizasyonu yaptı sağolsun.Kaç zaman önceden ditti ditti tavukları, yok birinini çi pişti pişmedi derken kadıncağız helak oldu. Ama sonuçta pek de bir mutlu bir gün geçirdik. Dışarıya masaları çıkarıp çay koyduk yemekten sonra. Miniğim de içeri gelene gidene laf yetiştirip yemek yemesini zar zor tamamladı.

Akşmaüstü 4 sularında da pasta kesmeye geldi sıra. kızım pastalar ortaya gelince sabırsızlandı haliyle. Anasının minik kopyası -aynı benim her doğumgününde annemin hazırladığı sofrada pasta kesilmeden mutlaka kremalarından otlandığım gibi- daldırdı parmacıklarını pastaya:)Hernekadar dah sonra yaptığından korkup ağladıysa da:)
 Kızım Su, Feride ninemizle (Su'yun da ilk ismi Feride) adaşıyla yanyana pastasını kestik. Bu kutlamadan da anlaşıla odur ki; kalabalıktan korkma, ilk yaş doğumgününde kalabalığın ilgisinden bunalıp arıza verme durumları yaşamadık. Kuzum çoktat sosyalleşmiş...Ve hepsinde de kuzumuz, çok büyük bir farkındalıkla çevresine karşılık vererek beni  bile şaşırtı.

Pasta yenip insanlar yavaş yavaş dağılmaya başladığı sırada kuzumun ilgisi çoktaan dallara bayırlara devşirmişti bile... Su, üzümü çok seviyor, bu yaz bunu keşfederek ara öğün bulmak derdinden kurtulduk:) varsa yoksa üzüm, bağ evinde çok zorlanmadık allahtan:)

 Üzüm bağdan, bağ dededen, pastalar babaanneden,ooohhh! Çok rahat bir tatil devam ediyor kuzum, her ne kadar yarın son gün de olsa!! Bol bol eğlendik, "ilk"ler yaşadık, dolu dolu geçirdik.

Sevgiyle kalın,

11 Ağustos 2011 Perşembe

bir tatil biter diğeri başlar (mı?), Köye dönüş:)

Tatil bitti.
Yani deniz kısmısı bitti.Şimdi köy'de kayınvalidemlerle geçireceğimiz kısmına doğru yola çıktık ki beni en çok korkutan bu 4,5 saatlik yol. Orada eşimin Belçika'da yaşayan ablası ve ailesi (eşi ve minik yeğenimiz Ediz) de var. Yani şen şakrak, evin her odasından her kapı arkasından insan çıkıyor olacak bizim gitmemizle.
İşte giritte son kahvaltımız:

Yola kahvaltımızı edip 10:15 gibi çıktık ki akşama vakitlice köyde olabilelim.Marmarise varana kadar çok bir arıza olmadı. Asıl arızayı kızım Muğlaya varırken verdi ki 15 dk durmamacasına zın zın zın ağlayarak geçici sağırlık yaşamamıza sebebiyet verdi. Bir benzin istasyonunda durup emzirmem rağmen iflah olmayarak istasyonun devamında da aynı şekilde gözlerinde mini mini damlalarla ağladı durdu. 20 dk sonra da sızdı, uyudu. Taa köyümüze15 dk yol kalana kadar. O aralık biz de dinlendik:)

Sağolsun, annemler pek güzel karşıladılar bizi her zamanki gibi, hemen sofraya oturduk, akşam üzeri olmasına rağmen:)
Ediz Ulaş'ın fanatiği oluğu için hemen koşarak tek dayısı olmasına rağmen (!) "en sevdiğim dayım benim" diyerek sarıldı. Günün en güzel sözü seçtim:)

Sevgiler...

10 Ağustos 2011 Çarşamba

İlk Dogumgünü partisi (!)

 Güya herkese de akıl veriyordum ha "aman doğumgünü kutlamasındaki kalabalık aslında bebeğin korkmasına sebep oluyormuş", "gürültüyle bir kalabalıktan ürküyormuş, falan fişman, bla bla bla". Tatilimizin son gecesi doğumgünü olmamasına rağmen henüz (daha 3 gün vardı) pansiyon sakinleri ve sahipleri olarak akşam birlikte yenilecek bir koca sofra yemek ve üzerine pasta kesim kararı aldık:)

Annem sağolsun cafe jeri's'den pasta siparişini ve uzaktan gelecekleri yemeğe davet işlerini organize etti. Ben ise hiçbir şy yapmadım:) Kızım yine güzel güzel denizine girdi, oynadık eğlendik:)

Bir güzel yorulduktan sonra mışıl mışıl uykuya geçen Su kuzum sadece 1,5 saat uyudu (neyseki) çünkü yemek saatini atlamasınsa korkuyorum daha da geç uyanırsa... akşam yemeğine bizim kuzuyu assolist tadında indirdik. Yeni elbisesiyle kendisi de pek bir eğlendi onu görenler de:) Soframız pek güzel şen şakrak, eğlenceli geçti, kuzuyu yedirdikten sonra yemeğiniz eş zamanlı bitiren babaya devredip ben de bol bol yedim.(aklımca süt olsun diye diye karides şiş yağlarına bandırıp ekmekleri, düşmanlar çatlasın:)



Pasta kesmeye sıra gelince Su herşeyi anladığını belirterek mutluluk çığlıkları atıp bol bol el ve ayap çırpması ile mutlu yıllar şarkısına eşlik etti. Gözlerinin içi gülen kızım herkesi güldürdü:)


Tabii çılgın gibi yorulduğu için odamıza çıktığımız gibi yataa koymamla gözünü yummuş, dur emzireyim demeye kalmadan gümlemiş bizimki uyku diyarına...

Minik kızımın nice yıllar sevdikleriyle olması dileğiyle... bencillik edeyim: en çok da benimle olması dileğiyle:)

7 Ağustos 2011 Pazar

Uzun zaman sonra...tatil

Heyoooo tatil!!!
Geçen yıl hamileliğimin tehlikeli bir noktaya gelmesi nedeniyle çıkamadığımız tatilimiz (topu topu 1 haftadan bahsedeceğim zaten) süpersonik geçsin diye önceden yerimiz ayırttık dostlarımızın pansiyonunda. Aslında Selimiye'nin denizi bana konum itibariyle çok temiz gelmez ancak dalgasız olması bebek için mükemmel oluyor. Ve kıyı şeridindeki mini mini pansiyonların gece ışıl ışıl ama mütevazi hali, Cafe Ceri's'in muhteşem tatlıları ve limonatası ve tabii ki kalmaya gittiğimiz pansiyonu dostlarımızın işletmesi sebebiyle sürekli mutfağında şurasında burasında gönlümce girip çıktığımız için üyük rahatlık oluyor. Şahsen tatil günümde (sanki normal günde yaparmışım gibi oldu:) makyaj yapıp havuz kenarında sürekli sopa yutmuş gibi karnımı içime çekerek yatabilen biri hiç olamadığımdan pansiyon tatili bana çok daha iyi uyuyor. Eh bir de artık hayatımızda yürümeye yeni başlayan cavcavcivcivim Su kızım olduğu için elimde havlusu, su şişesi peşi sıra koşabileceğim bir aile mekanı işime geldi doğrusu:) Hatta pansiyonu işleten arkadaşlarımızın da 2 yaşında Oğlu Yusuf Reis bizimle yemek masasını paylaştı, boya kalemleriyle oynadık, kitaplarını okudu bize...
 oraya giderken yolda illaki durup mehmet Zengin'de şiş ve piayz yiyoruz. Kızım orada da gelen geçenlerden gülücükler aldı, onlarala bol bol sohbet etmeye kalkıştı.

İşte bu şirin mekan Selimiye Girit Pansiyon'da geçirdiğimiz tatilden minik kareler (7 - 11 Ağustos) kızım SU'yun deniz ile ilk tanışması...bir daha ayrılmaz oldular zaten...


6 Ağustos 2011 Cumartesi

ev yerinde değil!

Sevgili okur,
ben bu satırları yazarken iki sevgilim içerde bir güzel sergi gibi yatıyorlar ama nereye kadar sürer bilemem:) Kuzu uyanınca annnaaanneenneennnee diye gelebilir üstüme üstüme:) evet kızım annannennennnenn diyor:) Bundan daha doğal bir şey olamaz ki! 10 gün önce ilk dişi 5 gün sonra da yanından diğeri patlak verdi. artık akşamları kapıyı ayakta öylece dikilerek açıyorlar annannesiyle:)

Ev yerinde değil, fiziksel olarak neredeyse kalkmış gidiyor görünümü var. Geçen hafta döşenen kombiden hemen önce içine yılların birikimini alan koltuk takımını evden gönderiverince tüm ıvır zıvır kıvır ortaya döküldü. Çalışma odası "burayı toplamaya çalışırsın ancak" odasına dönüştü. Su'yun odası sadece bir divan, bir uzun ince IKEA banyo rafı:), bir de park yataktan oluşuyordu ve ben bundan son derece rahatsızdım çnkü istiyorum ki kızımla haftasonu limon ağacı dallarından içeri serin serin esen evin e sakin odasında oynayabilelim, salonda ona buna dal olmayalım. Ancak bu isteiğime haftaiçi IKEA'dan bir şifonyer alınca ulaşabileceğimin hayalindeydim. Aldık da:)

evin babası cmt sabahını kanter içinde kalarak onu kurmakla uğraştı. Su da doğru dürüst uyumadığı için günün geri kalanında mızıldanmakla uğraştı:) ben onun 45 dklık uykularından kaçamak yapıp şifonyerin içine ortalıkta gezen eşyalarını, orta odadan toplayabileceğim tüm giysilerini, Su'ya ait kullanımda ne vars koydum. Uzun ince dolabını da düzelttim. Onun odası artık bir güzel onun oldu. Bu amaç uğruna eylemlerim devam edecek. Sırada kitap raflarımız ve duvar süsleme var ama önce park yatağına güle güle, yer yatağına geçiş diyeceğiz. Bundan da önce evdeki hamamböceği soyunun kurumasını bekleyeceğiz. (sanırım işte bu nokta acık yalan olacak, lanetler bir türlü tepemden gitmiyor, her yerdeler...)

yarın çıkacağımız tatilimizin valizlerini hazırlamam lazım, hazır bizimkiler uyurken yapayım dedim ama giysilerin bulunduğu odada uyumaları bu işi de dipten baltaladı. Ben kuzunun akşam yemeğini yapayım bari.

sonraki postta tatil anılarımızla karşınızdayız, sonrasında da evdeki kapılar değişecek, sonra amman amman neler neler...

bizi izleyin anacuuummm:)

31 Temmuz 2011 Pazar

temmuz gezmesi

Dostlar,
şu fuara gidecek ürünlerden bir ikitanesinin modellemesini yapıp mockupçıya göndermek, raporlamalar, devam eden projeleri koğuşturmak, ürünleri biri bitmeden diğerinin başvuru süresi başlayan yarışmalara göndermek derken benim kafa 1 milyon oldu. Bu hafta perşembeden başlayıp dün biten kombi inşaatını ucuz atlattık. Ancak evde yapacağım birkaçyer değişimi ve ferahlama harekatı nedeniyle şu anda evin görüntüsü "ya kaçacağım ya kalıp savaşacağım" durumda:) hoppacık halde, sürekli yürümek ve orayı buraya katmak isteyen merak patlaması yaşayan kız çocuğumla evdeyiz:)

gönül tatil istiyor hem de çooookkk.... geçen haftasonu kısa bir Ankara kaçamağı yaptık, hemen anlatayım. İşyerinden çok yakın arkadaşım hamile. Onu 30. haftasdır rahatsız our yorulur demeden görmeye gittik. Su ilk kez uçağa bindi ve hiç huysuzluk çıkarmadı. saat 5de evden çıkmamıza rağmen süper mutlu, heryere gülen sevinç çığlıkları aran bir bebek oldu. Uçakta emdi, çevreye takıldı, her deliği inceledi ve inşte emerken de uyuya kaldı kucağımda. Taaki havaş otobüsüne binene kadar 40 dk orada buradayken hiç istifini bozmadan uyudu. Sonra da havaşta gelene geçene gülümseerek zıplama telaşına girdi.

Eve vardığımızda bizi muhteşem bir sofra bekliyordu. Çiçekler içinde muhteşem bir balkonda yemyeşil çimlere karşı serin bir kahvaltı ortamı. Daha dinlendiricisi ve arkadaşlarımın özlediğim sesleriyle daha keyifli vakit geçiremezdik. işte size o kahvaltıdan bir kuple...

Haftasonumuz dabu güzel başlangıç ile çok güzel geçti .Pazar günü eğmir gölü kenarındaki bir balık restraurantına gidip "deniz ürünleri nasıl mundar edilir" adlı dersi uygulamalı olarak gördük. Izgara ahtapotumuz köfte tadındaydı. Şiş dil yağda yapılıyordu. Çok enteresan deniz ürünü pişirme yaklaşımları tabi bu benim gibi bir Egeli'ye:) Neyse, yemek yapmayı hakkıyla bilen herkez, malzemenin özüne saygı gösterilmesi gerektiğini, nei nasıl pişirmek gerektiğini bilmeli diyerek bu bahsi kapatıyorum:)

Yine de göl kenarı çok güzeldi çünkü orada da çok eğlendik, kıkırdadık durduk Ayşegülümle bir araya her geldiğimizde yaptığımız gibi:)
 Oh, minik Bade kızları da aramıza katılınca bizim Su ile yaptığımız gibi kıkırdar dururlar artık:)Bu güzel haftasonundan sonra yine tam gaz bitmek bilmeyen işlere gömüldüm ve bir kaç mesaiden sonra ancak cuma akşamüstünü görebildim. Yine inşaatla geçen bir cmtden sonra pazar günü baba kız yanyana uyurken maillerimi okuyorum sakin kafayla.

öperim herkezleri...

9 Temmuz 2011 Cumartesi

sıcak vurdu bizi

Sevgili okur,
haftanın ilk günü olan naçiz nefret edilesi pazartesi günü bitmeyen bir iş nedeniyle mesaiye kaldık. Aklımdaki program gittikçe "çıkınca direkt kuğu gölüne gideriz, ordan annemlere gider kızımızı alırız, o evde uyumaya devam eder" gibi değişirken babamı sat 6da arayıp bu programı alıştıra alıştıra söyleyecekken o önce davrandı. "mutlaka bize uğrayın gidin baleye, Su'yun ateşi çıktı akşamüstü şimdi annenle içerde uyuyorlar" dedi. Evet bende şafak attı, vitesi 5'e takıp işi ancak ancak 8de bitirip, birlikte çalıştığım bölüm akadaşımı da bornovada baleye bıraktıktan sonra "vın turizm" babamlara. Kızımı yemeğimizi yiyecek kadar bize izin verdi ki annemin içerden bize seslenmesiyle ok gibi fırladım. Su uyanmış ama eller kollar ayaklar buz vücut sıcak, üstüne sos niyetine titremeye de başlamış. Gözler Garfield gibi yarım yarım, yorgunluktan açamıyor bile kuzum. Hemen tek bildiğimi yaptım ve memeye dayadım sıcacık minicik kafasını. Ağzının içi o kadar sıcak ki diş mi çıkarıyor diye kontrol etmeye parmağım soktuğumda "Amanin" diye geri çektim. Ulaş o emeyi diye uğraşırken iki kolundan da ateşini ölçtü ki 39.3.
İki memeden de bizimkisi iyice yorulup tekrar halsiz kalınca, hemen salona geçtik ve ben telefona sarılıp doktorumuzu aradım. Durumu özetleyince fitil vererek  ılık banyo önerdi, fitil işe yaramazsa beni tekrar arayın diyerek rahatlattı. hemmen duş ve fitil, 15 dakika sonra da baştan ayağı kuvvetli bir terleme ile su attı kızım resmen. Sonra da hemen kudurmaya geçti yerdeki oyuncaklarıyla.

Ertesi gün yine hafif hafif akşam ateş yaptı. Gece 37,5 ateşle uyudu hep. Ben de artık çarşamba gini sorumluluk alıp doktra gitme zamanıdır diyerek izin aldım. Doktorumuz bir gün önce akan burnuna ve artık çıkmayan ateşini gözlemleyerek "soğuk algınlığı" diyerek yine sakin sakin konuştu bizimle. Sıcaklar nedeniyle çok accaip terleyen kızım herhalde haftasonu misafir kızının hapşurmalarından da hafif bir nm kaparak şifayı kapar gibi yaptı. Bizi korkuttu.

Çocuğun aksırıp tıksırıyorsa, neden misafirliğe gidersin? insanları niye bu yaz sıcağında grip tehlikesine atarsın? hele hele minik bebek varken. Neyse çok tatlı bir kızcağızdı, ailesi de keza öyle...şanssızlık diyelim...

şimdi düze çıktık, güzel bir cumartesi geçiriyoruz. Çok güzel bir kahvaltı yaptık, sadece 45 dk uyudu kızım, şimdi içeriden sesleri geliyor babasıyla. Onları öpeyim ve devir teslim alayım kuzuyu.

iyi haftasonları.

3 Temmuz 2011 Pazar

Köy Maceramız...

Merhabalar,
cumartesi kızımın babaannelerine yani köye gittik. Tabi kızım daha sabahtan yolda uyurken sucuk gibi sırılsıklam oldu ve hafif ekşiyen ekmek gibi kokmaya başladı:) kızımı duş almadan önce Ediz abisinin su havuzuyla tanıştırdık, Sonuç ne mi oldu? ardı arkası kesilmeyen gülücükler...Oyuncaklarının da çoğu yüzyormuş suda bunu da görmüş olduk:)

Duş alırken hava sıcak da olsa estiği için sırtını sürekli kurulayıp durduk ama o yine de çok eğlendi.

Pazar günü uyanınca bir baktık ki babamla annem çoktan uyanıp bizim bağa sulamaya gitmişler. Biz de kızımızı alıp peşleri sıra bağa girdik. Kuzumun başına güneş geçmesin diye yemenimizi de eksik etmedik. Ama fotoğraf makinesini evde unuttuğumuz için onun bu güzel halini genç asmalarla çekemedik, evde görüntüleyebildik.

kızım bütün haftasonu boyunca emekledi, sandalyeye, koltuğa tutunup ayağa kalktı, kudurdu durdu. Pazar öğleden sonra eve vardığımızda hala oynayacak enerjisi vardı ki sanırım hep böyle devam edeceğiz:)


1 Temmuz 2011 Cuma

babalar günü

merhabalar,
eve vardık ve size kızımın ilk uzun mesafe yolculuğunu anlatacağım, biriktirince yazmanın da tadı olmuyor ilk andaki gibi zaten:)

18 mayıs cumartesi Su olacaklardan habersiz her zamanki gibi 6:30 gibi uyandı. Ben önceki gece yarısı heyecandan uyuyamayarak valizin başında dört döndüm. Aman onun busu bunun şusu diye diye... Gideceğimiz yer hakkında kocam benim kafamdaki tüm 4 yıldız hayallerini birer birer parçalasa da ben yine tatilden umutlu bir biçimde kahvaltısını yaptırdım kızımın. Onun da keyfi yerinde olsa gerek güle oynaya saati 9 ettik. Ben bir ara her odayı gezeyim ve çıkalım diye içeri gttim ki döndüğümde babasının kucağında kızım uykuya dalmaya meğletmiş. Bu zamanını araba yolculuğuna denk getiremediğim uyku nedeniyle 11'e kadar evde kızımın başında oturduk. Uyandığı gibi fırladık diyelim ama yine nasıl olduysa saat 12 idi:) Ben hiç anlamadım:)
Velhasıl arabaya yerleştik, oynaya oynaya Aliağa'yı bulduk ordan sonra kucağa terfi etmek için mızmızlanarak
eli avucumda sızdı kaldı kızım rutin olarak:) Nasıl özlemişim yol yapmayı, iş yerinde nasıl nasıl bunalmışım meğerse...Ancak yola çıkınca tatile ihtiyacımın diz boyu olduğunu anladım, hisedece kvakit kalmamış çalışmaktan.

Az kalsın kaçırıyorduk ki Akçay sapağından dönen dolmuşlarla aynı anda kırmızı ışığa takıldık ki onlarla bir dönüverdik sahil beldemizin içine. Gittiğimiz apart hotelin arkasında babamların evledikleri ilk yıllara kadar  yazlıkları varmış. Ben yerini tam olarak bilmiyordum, dönünce öğrendik, bilsem yerinde neler esiyor bakardım. belki 2. göbek sahiplerini görürdük içinde, belki bir apartman. Muhtemelen de apartman:) Çok garip hissettim arabada otele doğru şehrin içinden yol alırken çünkü oranın yerlileri normal  bir cumartesi öğleninde bir kaldırımdan ötekine geçerken biz aralarından kaç yüz km öteden deniz kenarında nefeslenmee gelmişiz. O kadar "şehir içi", " meskun mahal" havası ağır ki arada askılı tshitlü ellerinde havlulu insanlar görmesek unutacağız nerede olduğumuzu. Marmaris, Çeşme gibi yerlerde böyle hissetmedim hiç çünkü oraları yazın bir başka çehreye bürünüyor. Yüzmek, içmek, gürültüde dans etmek, terlemek, servis sektörünün atılganlıkları arasında kaldırımda adım atmaya çalışmak.Akçay'dan çok farklı....

Otelimize vardık. hayal ettiğim manzarı yakalayan bir apart odamız var. salon, 2 oda banyo. Böyle sayınca süper geliyor kulağa. hatta balmanzaramızın resmi aşağıda:)

odamızın veandasından bu grüntü maaesfe içerideki kalite ile desteklenemedi:) Ama bunu sorun ettik mi hayır? çok eğlenceli vakitler geçirdik bu sitede...
Akşam küçük kızım Akçay'ın bir ucundan diğer ucundaki eşimin arkadaşının nişanının olduğu otele gidene kadar uyudu. Böyle devam etmedi, arabadan koltuğuna aktarırken uyandı. O kadar uyumluydu ki oraya da uyum sağladı ve yüksek müzeik sesine rağmen herkeslere gülücükler dağıttı. Yemeğini bir güzel yedikten sonra da babasının kucağında bir ar ortandan kayboldular ve geldiklerinde kızımı arabasına yatırdık, muhabbetimize, yemeğimize devam ettik.
Bu saadet kızımın uyanıp meme istemesine kadar sürdüyse de otelin resepsiyonundan ricamız kırılmadı ve onların ofis odasında kısa bir iki odaya giriş vakasıyla emzirmemizi de tamamladık ve tekrar uykuya daldı kuzum.
Ertesi gün bizim için her zamanki gibi erkenden başladı ve kuzuma aldığım babalar günü hediyesini giydirip babasını uyanırdık:) Umarım her babalar günü bunun gib imutlu uyanır, sağlıkla geçiririz. Kahvaltı gezimizden sonra havuz başına 2 sat rötarla indik çünkü kızım sabah uykusa daldı ve aramızda tam 2 sat uyudu, biz de onunla bir uyuduk, dinlendik. Biz odamızda uyurken tüm arkadaşlarımız, çoluk çocuk havuzda bir güzel eğlenip yorulup dönme moduna bile gelmişlerdi. Oraya vardık, çok kalabalık ve öğlen 12 güneşinde havuza girmek istemeyince azıcık hava alıp çevreyi seyreyliyip, odamıza geri dönüp toplandık. İşte havuz başında kızımın babsıyla muhabbetleri..

Bu karelerden sonra rotamız otelden çıktıktan sonra arkadaşlarımızla Cunda'ya doğru şekillendi. Cunda'da karışık tost  üstüne dondurma yedikten ve elimizde bir kap lokma ile ara sokaklarındaki incik boncukçulara daldıktan bir kaç dakika sonra kızımın iyice uykusu gelmesi üzeerine ekibin geri kalanlarına veda edip arabaya yollandık. Adadan Ayvalık'a bağlandığımız noktada gözünü yuman kızımla elele Karşıyaka'ya kadar sessizz sakin geldik. Tam 2 saat deliksiz uyuyan kızım tam evimize dönen ışıklarda gözünü açtı. Güzel başlayan haftasonumuz yine çok güzel, sağ salim, keyifli bitti...

overloaddddd!!!!

Sevgili okurlar, 
babalar günü haftasonunda Akçay, Ayvalık, Cunda gezimizi, ondan sonraki haftasonu ofis nöbeti ve akabindeki sakin ev hayatımızı yazacağım yazmasına ama... Haftaiçi mesai yapar oldum, geceleri SU uyuyunca bilgisayarda iş yapar oldum. Kızımın ağlayarak beni çağırmasıyla gece 12'den sonra o kucağımdayken ekranda iş bitirmeye çalışırken buluyorum kendimi.Cuma günü dahi mesaideyim ne bu biieeee!!!
Sevmiyorum böyle olmasını ma asevgiyi kısa zamanlara sıpdırmak olmaz diyerek yine iki düzgün cümle kurabilmek adına yarını bekliyorum.
evden kafam sakinken yazacağım canlar, hatta kızımın yeni fotoları ve videoları da sırada görücüye çıkmayı bekler. Onları da ekleyeceğim.

öperim,

12 Haziran 2011 Pazar

tırmanışlardayız...

Dün şans eseri sonunu gözlemleyebildiğim olayın aynısını bugün bilerek ve isteyerek kurguladım sevgili okur.
Sonuç? aynen kızım ellerini uzattı ve yatağının kenarlarında destek alarak kendini bir güzel kaldırdı. Aynısının tıpkısı aşağıdaki gibi oldu. Ben de bunu fotoğrafladım:)


Peki ayağa kalktıktan sonra ne yaptı kızım? her zamanki gibi iç ısıtan gülümsemesiyle dünyalara güldü, yatağını yemeye kalktı:)

Neyseki ona telefonunu getirdim de içerden oturtunca geriye ağlamadan köpek, kedi ördek derken aklımı çıkaran hareketlerinden uzak tutabildim. Ne kadar süreyle? hımmm... İşte bu beni bilinmezlere gark ediyor. Artık sürekli 5 dk oynuyorsa, 15 dakika ayağa kalkmaya meğil ederek kafasını oraya buraya vuracak hareketler yapmaya kalkışması.
Bugün iki kere kafayı yere gümletip ağladık netekim. Biri babasıyla bienimleyken biri de benimleyken oldu ama gözümüzü bir sn üzerinden ayıramayacağımızın göstergesi oldu bu düşmeler. İkisinde de sakin olmaya çalıştım ama içimdeki benin aklı çıktı, kendine kızdı, sinirlendi, şişti sonra kızının gözyaşlarına karıştı...

Akşama banyodan sonra 45 dk meme sefası esnasında fark etmeden kremlenen  kızımı yatağına koydum ve ancak evin geri kalanını adam etmeye geçtim diyelim. Başarı? eh sayılır... Yeni haftaya hazır mıyım? Ne zaman oldum ki?

öperim,

11 Haziran 2011 Cumartesi

artık kalkmalıyım ayağa!!!

Evet sevgili okur,
annesi sürekli kızını oraya buraya kendini süürklerken görüyordu ama bugün yatağına oturtturup diğer odaları toplayayım, havalanması için pencerelei açıp geleyim derken ne görsem, kızım cingibi yatağın kenarına tuutnup kalkmış beni seyrediyor:) hemen babayı aradım ama ancak bir kaç sat rötarla bunu paylaştım. Haftaiçi oyun parkının kenarındaki tekne filelerine tutunarak ayakta durmaya başlamıştı ama kendi kendine bunu yapabildiğine şahit olmak çok garip bir duyguymuş. Bilmeyen herkezler tatsın isterim:) Ancak ben şaşkınlık içinde olduğumdan onun kalkış anını resimlemek yerine öölece bakakaldım, öptüm kokladım kuzumu.

buyrun bu sabah yerde kendini oradan oraya gezdiren kızımın görüntülerinden bir kuple...

ben bunun etini butunu kaptırmıyım da kiminkini kıstırıp öpeyim siz söyleyin...
iyi haftasonları...

10 Haziran 2011 Cuma

sürmenajjj

Sevgili okur,
haftaiçi bir kelime bile yazamamamın nedeni, sürmenaja az kalmış olmasıdır. Eve akşam gelişlerimi etkilememesine çalışıyordum şu aa kadar iş yoğunluğumun ama perçembe günü mesaiye bile kaldım.(sütü hemen koşup götüreyim kızımı emzireyim diyordum ama yettiremedim işleri)

kısa sürede düze çıkmayı umut ederek başımı kaldırdığım işime geri gömüyorum:(

bay bayın anacığım...

29 Mayıs 2011 Pazar

Bir pazar klasiği

Merhaba okurlar,
bir koca haftaya yakındır yazamıyorum. İşyerinde işim başımı boyumu aştı gitti. Siz de boş gezenin boş kalfası değilsiniz tabii ama ben beceremdim işte yazmayı:) 
Evde kızıma yumurta ve ekmek olmadığından gevrek almaya bu pazar ben görevli seçildim. serin olmasında rağmen henüz saat 8 yeni olmuşken attım kendimi yeni yeni uyanan serin Karşıyaka sokaklarına. Üşümeye yakın ama tatlı bir ürpertiyle fırına kadar gittim, benim gibi talihliler evde beklenen gevrek boyoz ikililerini sardırıyorlardı. maydanoz, roka da aldım tereyağının yanında. Evdeki turuncu ve sarı biberleri attım tavaya. Itır sağ olsun, ağızda pamuk gibi dağılan ve lezzeti süpper birşey oldu bu tavada biber kavurma.
Full'un full'u bir kahvaltıdan sonra miniğimi babası uyutmaya aldı. ben de kalan kahvaltımı bitirdim, sessiz sedasız.
Kızımın sabah uykusundan sonraki oyun hali fotosu, daha sonrada cheesecakecimiz Cafeponte'deki fotolarını sunacağım. 


Çok şeker bir gün geçirdik, hava güzeldi, kızım cafe yürüyüşümüzden sonra hiç uyumadı ama olsun, keyifliydi gayet.Sakızlı cheescakeimin üstündeki muhallebiden ve birlikte içeriz diye istediğim taze sıkılmış portakal suyundan yedi miniğim.Muhalleiden alınan toplam 2- 3 kaşık kendi normlarına göre çok tatlı gelince yüzünü buruşturdu ekşici kızım:)
Balık söyledik akşama, iyi geldi. Ekmek yaptım, tarife uydum sulu gibi gelince hemmen un ekledim en başındayken karıştırma aşamasının ve kapağa kadar şişen yumuşacık bişi oldu.Günü keyifli kapadık. Hafta sonu da böylece bitti, gelecek hafta koşuşturmacasına güç toplamak için erken yatmalıyım ama 23'den evvel pek de muhtemel gözükmüyor:)

İyi geceler, iyi haftalar sevgili okur...

24 Mayıs 2011 Salı

sıcak günler... yoksa ateşli mi desem?

Merhaba okurlar,
Kızımı bu sabah değişik bir yol izleyerek uyandırmak pahasına da olsa alıp kucağımıza işe giderken anneannesine  biz bıraktık. Huysuzluk yapmadı ama ateşlenip zar zor bir kaşık calpol içirilen sonra sırılsıklam olunup tekrar uykuya devam edilen bir geceden sonra zaten yorgundu minik kuşum.

İş yerinde yıllardır dakikası boş geçmeyen bir gün geçirdim ki kafam koccaman oldu, şişti, hala sızım sızım sızlıyor... Belki daha önce de geçirmişimdir ama işte insanoğlu bazen sünger çekmeyi çok iyi biliyor zorluklara. Dün de işe gidemediğim için iki haftadan beri düne sarkıtılan bir kaç acil iş, son dakkada bitiveren sorulara dönülmesi gereken cevaplar, acil içine düşülen bir mail trafiği, o bunu ister bu onu ister, telefonlar üst üste, öğleden sonra 3 saatlik yoğun arbedeli bir toplantı...elimde telefon aklımda annem kızımın çişini nasıl alacak ve nasıl polkliniğe götürecek sorusu. kahvaltımı 10:00'da yapmaya başladım, bu işler arasında, öğle yemeğimi 12:30da yedikten sonra ancak ilk sağımımı gerçekleştirebildim. akşam toplantıdan sonra 17:30'da ikinci kez sağıma başladım ki sonunda zor masama yetiştim, bilgisayarımı kapatıp toparlanıp çıkabildim.Bu nedenle kızım yarın az süt içebilecek:(

İşin asıl dert ettiğim yanı işimin çok olması değil, ailemi ikinci plana nasıl attığım ve bunun farkına bile varmadan nasıl kolayca oluverdiği... Kızımın çişini tahlile verebilmek için idrar torbasını bilmem kaçıncı kez taktırmak için onu kliniğe taşımak derdine annemin katlanmak zorunda kalması ve benim buna yardımım olamaması. Tahlil sonuçlarını alabilmek için bir ikinci kez klinik yollarına düşen yine annem. Ben ise bana öğlen faxlanan sonuçları doktora ancak işten çıkarken saat 6da faxlayıp, telefonla serviste hastalığına ilaç adı alıp, onu da anneme almasını salık verebiliyorum. Oh ne ala memleket... Kim anne acaba, düşünün, bulun...
Ne büyük devlet annemin yanıbaşımda olması, çok şanslıyım biliyorum ve bunun için çok dua ediyorum. Ama suçluluk yakayı bırakmazzzzz... İçten içe "bakamayacağın çocuğu neden doğurdun" diyorum kendime, sonra "onun geleceğini güvence altına alayım diye çalışıyorum" diyorum, hergünkü gitgellerim daha da depreşiyor yani... İlk kez ateşinin çıkması da benim kafamı allak bullak etti tabi.
Tüm gün "in çık-in çık" yapan ateş ile yorulan kuzu, ben eve gelince kucakğımdan inmez oluyor tabi çakmak çakmak gözleriyle. İştah yarıdan aza düştü, oyun oynıyacağım diye uğraşıyor ama iki dirhem enerjisini de ona harcayıp süzülüyor...Akşam eve gelince de 9da küt yatak...

Çabucak iyileş artık canım da ananın iki gr aklı yerine gelsin...

Not: Annem, "başımın tacısın";
        Nursel ablaya da buradan "eksik olma, dar zamanda iyi ki varsın  diyorum...


iyi geceler herkese...

22 Mayıs 2011 Pazar

ateş hopladı, yürek titredi

arkadaşlarım,
eşim saat 7:20 itibariyle sağ salim devir teslim yapmanın ve 9'da yenen pazar kahvaltısı sonrası erken uyanmanın getirdiği rehavete yenik düştü. Ben kahvaltımın SU hanımdan sonraki yarısına devam edeceğim ama edemiyorum, tok hissediyorum. Dün gece banyosundan sonra mutlu mutlu yatan kızımın gece hafta içindeki gibi yine ateşi hop etti, 37,8 oldu. Tüm pazar günü indi, çıktı, indi, çıktı. Oysa onunla cheesecake yemeye gideriz diye hayaller kurmuştu saf annesi...
Şimdi tontiş uyuyor böyle işte...

Yarın işe gitmeyeceğim, hemmen doktora... Keyfi yerinde gibi ama ateşin verdiği huzursuzluktan sanırım, yanından ayağa kalkmaya göreyim, basıyor cıyağı... uyutunca yemek yapmaya,yemeye, onun yemeğini hazırlamaya, mutfağı toplamaya koşturdum ama bitmiyor o kısacık arada hepsi... Olduğu kadar deyip saldım ben de...
yarın iyi haberler bekliyoruz...bu gece de çok artmasa ateş bari...

iyi bir hafta dilerim.

20 Mayıs 2011 Cuma

Çekildi bitti saygısızca:)

Evet sevgili okurlar,
annemlerin çok korktuğu ve benim bir o kadar (nedense benden daha çok korkarsa çevrem ben o kadar korkusuz oluyorum olaylara karşı) relax vaziyette gittiğim doktordan tam tahmin ettiğim gibi normal bir diş çekiminde ne kadar ağrırsa o kadar sızıyla çıktım. Dev anası gibi bir dişi de  yanıma aldım tabi, hiç bırakmam dişlerimi küçüklüğümden beri. Kimbilir şimdi ne oldular ama ben onları dişçide bırakamadım:)

Benim konuyla ilgili tek derdim gece emzirmeden Su nasıl uyuyacak, gece emmeye kalkınca ne olacaktı ama depodan inen 1-2 şişeyle ertesi sabaha kadar durumu kıvırdık. Babası sağ olsun gece uyanmalarına koşturup karşılık verdi. Ayağında sallayıp uyutmuş kuzuyu...İnadına da kardeşim anestezili ilaçı diye vermeyeceğim süt iş yerinde  sağdığımdan bu kadar mı fazla gelir? sinir oldum küçük çapta yine:)SIk sık iş yerinde 2 damla peşinde, atacağım zaman süt çağlasın...

Ben 30unda 20li çıkardım ama kızımda hala diş namına bir gelişme yok ama yürümek konusunda pek hevesli. Nerey alıp başını gidecekse, bahar onu da heyecanlandırdı. Desteksiz kalkamamasına rağmen kalkacağım diye uğraşıp duruyor ve korkutucu çalışmalar yapıyor. gözüm onda, olnda olamadığında da sürekli aklım onda, yapacağımı da yarım yapıp yanına koşturuyorum.

Bu 19 mayıs'da da babamız çalıştı, ben evde kızımlaydım. Hala sıvı gıdayla beslenmek zorunda olduğumdan mıdır? kızımın arada ateşi çıkıyor iniyor onu kontrol etmekten mi? ağzımdaki pis ilaç tadından mıdır keyfim pek yoktu. Su da saolsun gündüz sadece 1 saat uyudu ve akşam ev hakı olarak akşam yemeği bile yemeden bir sızmışız ki 8 de...12de ve 4de emzirmek için kalkmam dışında tosur tosur uyuduk 3 kişilik ev ahalisi olarak:)sabah 6da emzirsem de artık uykumu aldım diyen kızım ayaklarını yatağına güçlü güçlü vurup zıplayarak kalkmak istediğini gerekli mercilere duyurdu ve gereken yapıldı.... Annemler sabah bize uğrayıp haftasonu için torun depoladılar:) yürürken çıkan çoraplardan gözüken pembecik ayakları sevdik hepimiz, benim de yüzümün gözümün iyi olduğunu görüp kaçamak haftasonu gezisine başlamak için yola çıktılar...

Şimdilerde uyanır bizim minik yapuncak, ben de onu karşılamaya hazır olayım, renklileri koyayım makinaya, oyuncaklarını toplyayım falan feşman...

öperim sevgili okurlarım.

16 Mayıs 2011 Pazartesi

20lik diş

Merhaba sevgili okur,
Bu akşamüstü, çarşamba akşamına 30'unda gelen 20'lik dişimin çekileceği operasyona karar verildi. Sadece o gece emziremeyeceğimi söyledi çene cerrahı, bakalım neler olacak. Kızım babasının ayağında ne kadar durabilecek, gece kalkıp biberonla nasıl tatmin olacak, hepsini heyecanla bekliyorum.

Bu arada çok da güzel bir anne sütü yazısı buldum, sevgili deniz kızına buradan teşekkür ederim.
http://mormermaid.blogspot.com/2011/05/anne-sutu-uzerine.html
Ne zamandır emzirme danışmanı olma yolundaki adımlarımı daha da güçlendirici, çok da arkasında durduğum bir yazı olmuş.
Emzirmek gibisi var mı?

Şimdilik gözlerim alerjiden midir ndir deli gibi kaşındığı için yatacağım...

Yakın zamanda şu internetime dokunma meselesini de bir konuşalım istiyorum...zaten 22 Ağustos'a kadar vaktimiz var, sonra neyi nerede konuşuruz göreceğiz...

iyi geceler

14 Mayıs 2011 Cumartesi

başarısız girişim no:1

arkadaşlar ekteki resimde başarız ekmek girişimimi göreceksiniz. Şişmedi, içi cıvık hamur kaldı.

Muhtemelen unu az geldi. evde terazim yok, neyime güvenip yarım kilo geldiğine inandım,bilemiyorum. sonuç başarısızlık oldu. Kısmet diyip "önümüzdeki maçlara bakıcaz" artık:)

Not :bundan önce söke un hazır karımlarından kutudan iki tane ayrı pakette ik ayrı maya paketiyle satılanlardan almıştım. Onlar sorunsuz, süper oldu. Bu seferki 1 kgluk tam buğday unundan biraz kullanmıştım. tam yarısını bulamadım o nedenle. Kutululardan çıkan maya (6gr) kadar denkliyim dedim, ama içine tuz ve şeker koymayı unuttum. Daha doğrusu koyulması gerektiğini hiç düşünmedim, sonradan aklıma geldi:) Bu nedenle saçma sapan bişi oldu sanırsam...

Neyine senin kafana göre ekmek yapmaya kalkmak, böyle olursun işte...

öperim.

1. Anneler Günü

Çok geciken bir yazıyı zaman aşımına uğraması nedeniyle kısa keseceğim.
Üzerine çok yazıldı çizildi. Ben o gün de her gün gibi hissetim. Çok mutluydum çünkü kızım yanımdaydı, sağlıklıydı. Ben sağlıklıydım, kızımın ihtiyaçlarını karşılayacak kadar gücüm yerindeydi.

Sonra içim buruldu. Annesini kaybeden genç anneler, benim kadar şanslı olmayan genç anneleri, annelerinden uzak kalan çocuklar aklıma geldi... neden hep limoni şeyler aklaım pırt diye geliveriyor anlamıyorum.

Neyse, anneler günü de köyde uyandığımız sabahlar gibi uyandık. Henüz oralar serin olduğu için kayınvalidem sobayı yakana kadar kızımı yatakta zapt etmeye çalıştım ama bir süre sonra sarıp sarmalayıp salonun yolunu tuttuk. Sucuklu bir kahvaltıdan sonra kızımı da doyurup oyuna daldık. Dışarısı SU'yun sabah uykusundan sonra iyice ısındı ve yarım muzumuzu ara öğün diye hüpletip arabasına koyduk kızımı. Yanımızdaki gelincik tarlasına daldık. Benim ve eşimin alerjisi nedeniyle bu minik gezimiz sonrasında ilça almayı reddeden ben dağılsam da çok güzel bir kır gezisi yaşadık.



Kuzum bazen ben onu öpünce karşılık vermek için ya çenesini kocaman açıp ya da kapalı olmasına rağmen  ağzını yüzüme sıkı sıkı bastırıyor. Ne muhteşem bir öpücük oluyor... Tabi unutkan annesi kızının tırnaklarını kesmeyi unutmamaışsa, yoksa suratımda minik pençelerinin izi çıkıyor:)

Tüm annelerin annler günü kutlu olsun...

7 Mayıs 2011 Cumartesi

kızımla cumartesi sabahı

Merhaba sevgili okur,
cumartesi günü sabah evimizin babası iş yerinde bir problem çıkınca erkencikten Manisa yollarına düştü. Biz de kızımla bir sabah kahvaltısı yaptık ki işte sonuna doğru çekilen görüntüler karşınızda:) Yediklerinden mutluydu sanırım ki çok güldü. 


Yemekten sonra doladım kızımı kucağıma, attım çantamı omzuma, PTT'ye yollandım. Elimde arkadaşıma yollayacağım koli torbasıyla çarşıya doğru henüz gözüme gözüme giren fakat wrap sling'in yönü sayesinde kızımın sırtını ısıtan güneşe karşı 10 dakikalık hızlı bir yürüyüşten sonra vardık PTT'ye. İnsanların şaşkın bakışları içinde SU kucağımda hem hamilelikte giyilebilecek gibi kıyafetleri arkadaşıma gönderdim hem de nurturia sitesindeki anneler günü çekilişinde bana hediye alma inceliğinde bulunan arkadaşım Raşide'nin bana gönderdiği hediyeyi aldım. 

Sırf bununla yetinemem diyerek kendim henüz etmediğim için çarşı içine doğru az yürüyüp suratsız meyve sucu amcadan C-çarpması rica ettim. Yanında da karışık tost. Karışık tostumu beklerken Su'ya minik kaşıkla meyve suyumdan tattırdım. Sevdi neyseki, piti piti içti hepsini, hiç de dökmedik üstümüze (burada çoğul kullanıyorum çünkü o üstüne dökseydi muhtemelen benim üstüm de nasibini alırdı:) Ben de heyecenadan daha fazla beklemeyip hediye paketimi açtım. Kendime kıyıp da alamayacağım çilek kokusu deb-i deryayı saran vücut sütü ve banyo jeli... Banyo köpüklerini güzel koku yaysınlar diye yatak odalarına pay ettim.

Eve gelip alelacele eşyalarımızı topladım, fazla acele olmuş zatinden, eksiklerimiz Köye vardığımzda ortaya çıktı:) Babamız da yarım saat içinde geldi, bizi aldı, köyümüze doğru yola çıktık. 

Anneler günü ayrı bir hikaye, sonra anlatmak isterim...

öperim hepinizi.



6 Mayıs 2011 Cuma

Kızımdan ayırmayın beni!

Sevgili okur,
Önce süt sağımı esnasında başıma geelen insanın asap sınırlarını zorlayıcı şeyleri yazayım bir ara diyordum. Buradan köyümüze yol olur çünkü başıma gelen saçmalıklar. Böylece gündüz vakti evde bebeğini emzirerek her dakikasına şahit olabilen anneler ne kadar değerli bir hazineye sahip olduklarını her "yorgunluktan öldüm" dediklerinde tekrar hatırlarlar...

Ya da çok yakın arkadaşlarım hamilelik dönemindeler, onlara bir kaç bebeğin ilk aylarında hemmen lazım olanlar, hiç kullanılmayanlar gibi mini listeler yapmıştım. yayınlayayım diyordum.

Ama akşamüstü aldığım haber kanımı dondurdu: "Serpil Keskin kızının doğumgününde tutuklandı"... kim olduğunu bilmem, ne olduğunu anlamadım ama henüz 1 yaşnı doldurduğu gün annesi demir parmaklklar ardına gönderilen bir bebğin haberiymiş bu. Hem de hala anne sütü kokusu dudaklarındayken... Ben işte iş yerinden iki gözüm iki çeşme çıktım. Serviste sızım sızım sızladı gözlerim, içim. Gözümün önünden ya ben olsaydım o halde, kuzumu benden uzaklaştırsalar, cıyyak diye katıa katıla ağlasa elleri ensemden çekilirken? gözümün önünden gitmiyor bu görüntü. Suçu kanıtlanmadan (iddia edilen suç da katliam, cinayet, tecavüz değil yanlış anlaşılmasın!!! çünkü bunları yapanlar dışarıya yeni salındı:( koştura koştura tutuklanmak. Nasıl bir adalet anlayışı? Çevreye zararı dokunmayacağı belli suçlarla suçlansanız neden suçunuz kanıtlanana kadar ev hapsie alınamıyorsunuz? Hırsızların en büyüklerinden bazıları yüzsüzlüğün doruklarında Eiffel'e karşı dairelerde oturup Şanzelize'de sabah koşusu yaparken siz bebeğinizden sökülüp hapse yollanıyorsunuz. Henüz kanıtlanmamış ve ne zaman kanıtlanacağı meçhul suç iddianazı yüzünden...

Ben daha fazla yazamıyorum ağlamaktan.
Umarım birbirinize tez zamanda kavuşursunuz canlar...

Levrek, hamsi, kalkan... Kader anı Haziran!

Levrek, hamsi, kalkan... Kader anı Haziran!: "“Seninki kaç santim?” kampanyasının sonucu belli oluyor. Tarım Bakanlığı balıkların ve denizlerin geleceğine Haziran’da karar veriyor. İş işten geçmeden, balıklar tükenmeden, daha fazla ertelemeden, hemen şimdi eyleme katıl."

Arkadaşlar,
ben balığı denizde sevenlerdenim, dalıpda onların arasından geçmeyi tercih edenlerden. Lütfen ardımızda balık sürüleri olsun içinden geçilen, tekneden uzağa bakınca denizin üstünde uçuşan...

lütfen duyarsız kalmayalım.

5 Mayıs 2011 Perşembe

Bak şimdi! - Aparlama / Toparlama

Selamlar,
uyumaya 10 dk kala twitter'da kendime hesap açmaya vakit buldum ama onca yazacak şeyi not etmişken hiçbirini yazamadan bu geceyi de geçirdim. Bana da helal olsun, Olsun mu? olsuunnn:)

Ama Su'yu yatağına bıraktıktan sonra onun odasından başlayarak evin en arkasından öne doğru yavaş yavaş toplaya toplaya geldim. Yatak odasını topladım, oradan ara odadaki çamaşırları topladım yerlerie yerleştirdim. geçen gün kriz yaşamama sebep olan 10 numara şık ayakkabımı sahibinden'e koyabileyim diye fotoğrafladım.
Oradan banyoda Su'yun banyo ekipmanları öylece bırakılmıştı, orayı temizledim. Salondaki kurumaya bırakılanları yerlerine dağtıp kızıma taze yoğurt yaptım. Yarınki yemeğimi hazırlayıp bilg. başına oturdum.

Şöyle bir bloguma bakayım, kimler neler yazmış diyordum ki oradan oraya gezinirken saati yine şaşırmışım. Neyse bloga şöyle adabıyla giriş yarına kaldı yine galiba:)

iyi geceler, öpsün sizi cüceler...

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Emziren anneler Konak Pier'de

Merhabalar,
Size kısacık deli dolu geçen cumartesimden bahsedeceğim. Sabah annemin "dün gece çok düşündük babanla, çok ürktük, sen gel Su'yu bize bırak, arkadaşlarınla eğlen, kafa dağıt, gel" demesiyle beni aldı bir düşünmek.
O ana kadar hep gidebileceğimizi düşünmüştüm ama dikkatinizi çekerse "biz" diyorum çünkü kızımla tek başıma dışarı çıkmak evimizin 1. katta ve merdivenli olması, bahçeden ekstra kaldırıma merdivenlerle çıkılması gibi absürt ama T.C için aslında çok olası nedenlerle çok mümkün olmuyordu. Şu ana kadar da tek başıma ve bebek arabasıyla  Su'yu yalnız başıma almış da Karşıyaka'dan uzaklaşmışlığım yoktu. 8,5 ayda bir ilke imza atmanın vakti gelmiş diyerek ve en önemlisi de (aslında bunca laf yalan - o olmasa gaza gelemezdim bu kadar) Melike'nin de Karşıyaka iskelede olacağını öğrenince nasıl olsa 2 kişiyiz diyerek yine heveslendim.
Kızım sabah uykusundayken emziren izmirli anneler grubumuz için Rıhtım restaurantta yer ayırttım. Çantamızı hazırladım. Her türlü mızmızlık hali için wrap slingimi de yanıma aldım.
Tamamen tesadüf, kayınvalidem de zaten bize uğramıştı ve evden iskeleye birlikte gittik. Vapurla Melike, tatlı oğlu Doğu, kızım Su ve kayınvalidemle bir karşıya geçtik. Zaten korktuğum gibi yüksekte kalan vapurlardan değil iskeleyle aynı yükseklikteki eski tip vapurlar çalışıyormuş Konak'a. Sonuç: sorunsuz biniş ve iniş:)

Yolda kızım maalesef aralarında sadece 3 gün olan Doğu ile oynamak yerine çantamızın fermuarına taktı kafayı. Gelirken ikisi de kucaklarımızda sızdılar...

Bize ayrılan yer ilk başta dışarıda ve çok rüzgar aldığı için daha sessiz sakin ikinci katta kendimize bir masacık bulduk ve yerleştik. Gelelim buluşmamıza: birbirimizle görüştük, bebeklerimizi gördük, birbirleriyle tanıştırdık(!), belki 10- 15 cümle ettik. Birbirimizi çok sevdik sevmesine de bebeklerimiz masadakileri ellemesin, kafasını kenarına çarpmasın, yürüyenler yerlerde yuvarlanmasın, merdivenlere koşmasın, bıdı bıdı diye diye, kafalar kazan oldu, oradaki süremiz de doldu:) Herkes üç aşağı beş yukarı birbirinin nerde oturduğunu, ne iş yaptığını öğrendi ama bazılarımız ne yediğini anladı, ne bir şey yemeye cesaret etti:) Ben neyime güvendiysem sandviç sipariş edip, hepsini yedim bile:) Ama bunda kızımın süper usluluk payı büyük. Yavrucağın kucağımda 2 saat gıkı çıkmadı. Aslında hemen hmen hepimizin bebeği ortama uyum sağladı hatırladığım kadarıyla...
Hatice sağolsun hepimizin fotoğrafını bol bol çekti de bu gnümüz tarihe görselleriyle de kazındı, facebookdan indirdiğim gibi aktaracağım.


Bence de bir daha evde buluşalım çocuklardan rahatça yerde oturan otursun, yatana yatak döşek yapalım uyusun, yürüyenler düşse de üstü başı pislenmez en azından, ortalığa çeki düzen veririz onlar için...ben şimdiden evimin salonunu kafamdan kurmaya başladım olası bir bebek baskınına karşın:)

Deniz manzarasına karşı çok da güzel emzirdik, aferim bize kızlar!
Özgürce emziren anne olmaktan, kızım göbeğimde temiz bir bahar günü deniz havası almaktan ve sizinle tanışmaktan çok mutlu oldum:)