2 Nisan 2011 Cumartesi

Doğum Günü

Merhabalar, Aşağıdaki yazıyı doğumgünümün gecesinde yatakta yan yatmış yastığın üstüne dayadığım kağıda çiziktirdim. Gecikmeli de olsa yazabiliyorum, çünkü kızım öğle uykusunda. Aslında Salı günü yayımlamam gerekirdi.

Bu seneki doğum günüm hakkında o kadar çok şey uçuşuyor ki kafamda. Aslında bu "özel" bir o kadar da sadece diğer günler kadar olan bugün için. Şimdi şöyle bir bakalım:
Nasıl geçmesini hayal ederdim? Ama aslında nasıl olacağını öngörmüştüm? Ve gerçekte nasıl geçti?

Tabii ki minik bir sahil kasabasında (tercihen Turunç, Orhaniye gibi) küçük atölyemde geceden kalma işimi bitirmeye erkenden uyanmış, ara ara minik kızımın uyanma hreketlerini kontrol ederken cam önündeki bahara tomurcuklanan çiçekleri üstünden temiz havayı içime çekerek güne başlamayı hayal ederdim. Bu hayal çeşitli eklemelerle daha da fantastik bir hal alabilir tabii ki:)Ama hali hazırda "over doze" bir güzelliği var...


Fakat tabii ki fantastik düşlerden " dünya"ma dönersek sabaha karşı - en son ne zaman emzirdiysem artık- o saatten sonra yalapşap uyumaya çalışıp üzerine dijital saat sesiyle uyanıp, giyinip, öğle yemeğinden midemin sağ çıkması için alelacele yanıma bişicikler katıp, anneme kızımı teslim edip servise hızlı hızlı seyirtmekti planım. Ardından içsel sorgularla - dışsal günlük rutin işlerle geçişen bir gün. Gelen mock-up, giden fatura, gelen müşteri, geçen zaman derken fabrika çevresinde atılan bir sağlıklı yaşam turu. Öğleden sonra süt/muz/rezene takviyesiyle 2 posta daha kızımın minik ellerini hayal ederek sağım yapmak ama işyerinde olduğunu unutmamak...


Fakat nasıl oldu dersiniz? Bambaşka;)
Sabah bir uyandım ki kafamın yarısı pelte gibi yumuşak ve ağır. sağ gözümü zor açıyorum, sanki içinde bir kütle varmış gibi."Zorlarım kendimi ve gider dünyayı kurtarırım daha önceki zor sabahlar gibi" dedim ama hangi dünyayı? Benimki zaten artık yan odada uyuyor:) Açıkçası kafamı kaldıramadım. İşe geciktiğim için dışarıdan giderken Van'daki "kardeşime" hazırladığım koliyi de gönderir öyle gidecektim. Ama belki PTT ile göndersem 15 TL tutacak bir pakete 50 TL verip kafamın ağrımayan tarafına da ağrı soktum:( Neyseki hiç beklemden dolmuşa atladım ve geze geze Bornova'ya oradan da hiç beklemeden Manisa otobüsüne atlayarak Manisa'ya gittim. Tüm bu 1,5 saatlik yolculuk sonunda müthiş güzel öğlen yemeğine yetiştim. Yemekten ve mini sağlık yürüyüşümüzden sonra yeni makinemle buluşma heyecanıyla sağım mekanıma kuruldum ki...Beklerim ki çekim gücü sinek vızıltısını geçsin... başımdan aşağı kaynar sular geçti. Memeyi uyardığıyla kaldı, tam 30 dakika uğraştım ama elimi yüzümü damla damla süt etmekten başka bir işe yaramadı. Apar topar uçarcasına Karşıyaka yollarına geri döndüm. Ancak saat 3'de eve ulaştım .. Hemen pompayı aldığım internet sitesine geri iade talebimi iletim, aradım ve kendilerinden mail beklememi, gelecek cevaba göre göndermemi söylediler. Flash Gordon gibi üstümü değişip yeni uyumuş kızımın yanına şiş göğüslerle uzandım... HUZUR.

ellerini kafamda ve saçımda her gezdirişi, gözlerini en sonunda açıp küçük boncuklarıyla gözlerime dokununca. Daha da büyük bir coşku-sevgi-şefkat-mutluluk karışımı.Anlatınca hep eksik kalıyor bu duygu.


"Bunca aksilik üzerine, herhalde yukarıdaki bana 30 yıl önce doğmamın hediyesini bu şekilde veriyor" dedim içimden...


Sevgiler

Hiç yorum yok: